
21 Aralık 2008 Pazar
20 Aralık 2008 Cumartesi
El Değmemiş (!) Temiz Bir Lig
Aslında 2. yarının başında bekliyordum bu kıyımı, kayırmayı.. Biraz erken davranmışlar.. Önce Trabzonspor un 1 metre ofsayttan yediği gol, Milan Baros a gösterilmeyen kartlar ve bugün Önder Turacı nın eli ile attığı gol. Biliyorsunuz ki ligin 17. haftası 2. yarıyla birleştirilmişti ve o haftanın en önemli maçı Fenerbahçe - Trabzonspor maçıdır. İyi giden Trabzonspor un o maçta kartlarla, yanlış kararlarla sindirileceğini çoğu futbolun az buçuk içinde olan insan kestirebiliyordu. Ama dediğim gibi biraz erken davrandılar. 15 ve 16. haftalarda işin rengi belli oldu : Galatasaray ve Fenerbahçe - biraz da Beşiktaş - kapışacaklar. Kapıştırılacaklar.... Trabzonspor Başkanı Sadri Şener artık haklarının yenilmemesi için elinden geleni yapacağını söylese de bu Bizans oyunlarına bırakın Sadri Şener i Barrack Obama bile dayanamaz...
17 Aralık 2008 Çarşamba
Ne Mutlu Ki Burası Hamsi Kokuyor !!!
Trabzonspor Kulübü bütün spor dallarındaki oyuncularına, hocalarına ve yaklaşık 3000 bin kişiye vermiş olduğu Hamsi ziyafetinin sloganıydı bu.. Ne kadar doğru bir söz... En azından Kadıköy gibi '' BOK '' , Mecidiyeköy gibi '' ÇÖP '' , Beşiktaş gibi '' ALKOL '' kokmuyor...
Hoşçakal Güzin



İzleyin, izlettirin.. Son derece üst düzey bir yapım.. Gerçekten keyif alacaksınız...
24 Kasım 2008 Pazartesi
Sevdiğim Şarkılar #7
Teoman - Oğul
kurumuş kuyunun suyu
inciri sütü çoktan çekilmiş
bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi
ayrık otları, dikenler bürümüş
bardaktaki su, denizde kum
kadar umarsızdım,
bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi
ayrık otları dikenler bürüdü
anne, ben geldim
dizlerin duruyor mu başımı koyacak?
anne ben geldim
ben, oğlun, hayırsızın.
Teoman - Mektup
telefonda konuşmam bilirsin, mektuplarıysa ertelerim hep,
belki de yazım çirkin diye.
çok düşündüm, çok kurdum, karar verdim hep vazgeçtim,
ama sana yazabildim nihayet.
aslında söz vermiştim, duygularımı kilitlemiştim,
ta ki sen açana dek.
korkma sevgi dilenmeyeceğim, ama tanırsın beni işte,
bitiririm her şeyi bir dikişte.
n'apim?
aşk bu, savaş bu binlerce yıldır sürüp giden...
aşk bu, savaş bu, kadın ve erkek arasında
artık saymıyorum yılları, bana değip geçen hayatları,
zaten pek de sevmem insanları.
ama kimi dostlar var sevdiğim, sokak köpekleri beslediğim,
bazı güzel anılar biriktirdiğim.
tutku garip bir şey ve çok vahşi ve çok hırslıydım zaten ben de
o yüzden de yağmaladım seni...
kolay değildir bilirim, bir aşki bir kalbe koymak,
hele bir başkasini severken sen.
teşekkürler, bir zamanlar beni çok sevdiğin için.
bu mektup da olmadi, kelimeler toparlanmadı,
işte şimdi çöpe gidiyor.
yine de mektubuma son verirken
seni her zaman çok seven
ben.
Teoman - Dedi Annem
yaralı dizlerim koşamam ki
kapalı yollarımda bakamam ki
unutkan nehrimin
yolumu sormadan bulamam ki
karlı dağlarında doğamam ki saklı kentimin
çok üzülme çok susma çok darılma çok ağlama
çok da kitap okuma dedi annem
çok terleme çok yorulma kitaplarında boğulma
yalnızlığına çok da alışma
güneşim olmadan göremem ki
ay tutulurken uyuyamam ki
karanlık olsa da
benmerkezi sevemem ki
sevmeden de yaşayamam ki
yanlış olsa da
çok üzülme çok susma çok darılma çok ağlama
çok da kitap okuma dedi annem
çok terleme çok yorulma kitaplarında boğulma
yalnızlığına çok da alışma
kurumuş kuyunun suyu
inciri sütü çoktan çekilmiş
bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi
ayrık otları, dikenler bürümüş
bardaktaki su, denizde kum
kadar umarsızdım,
bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi
ayrık otları dikenler bürüdü
anne, ben geldim
dizlerin duruyor mu başımı koyacak?
anne ben geldim
ben, oğlun, hayırsızın.
Teoman - Mektup
telefonda konuşmam bilirsin, mektuplarıysa ertelerim hep,
belki de yazım çirkin diye.
çok düşündüm, çok kurdum, karar verdim hep vazgeçtim,
ama sana yazabildim nihayet.
aslında söz vermiştim, duygularımı kilitlemiştim,
ta ki sen açana dek.
korkma sevgi dilenmeyeceğim, ama tanırsın beni işte,
bitiririm her şeyi bir dikişte.
n'apim?
aşk bu, savaş bu binlerce yıldır sürüp giden...
aşk bu, savaş bu, kadın ve erkek arasında
artık saymıyorum yılları, bana değip geçen hayatları,
zaten pek de sevmem insanları.
ama kimi dostlar var sevdiğim, sokak köpekleri beslediğim,
bazı güzel anılar biriktirdiğim.
tutku garip bir şey ve çok vahşi ve çok hırslıydım zaten ben de
o yüzden de yağmaladım seni...
kolay değildir bilirim, bir aşki bir kalbe koymak,
hele bir başkasini severken sen.
teşekkürler, bir zamanlar beni çok sevdiğin için.
bu mektup da olmadi, kelimeler toparlanmadı,
işte şimdi çöpe gidiyor.
yine de mektubuma son verirken
seni her zaman çok seven
ben.
Teoman - Dedi Annem
yaralı dizlerim koşamam ki
kapalı yollarımda bakamam ki
unutkan nehrimin
yolumu sormadan bulamam ki
karlı dağlarında doğamam ki saklı kentimin
çok üzülme çok susma çok darılma çok ağlama
çok da kitap okuma dedi annem
çok terleme çok yorulma kitaplarında boğulma
yalnızlığına çok da alışma
güneşim olmadan göremem ki
ay tutulurken uyuyamam ki
karanlık olsa da
benmerkezi sevemem ki
sevmeden de yaşayamam ki
yanlış olsa da
çok üzülme çok susma çok darılma çok ağlama
çok da kitap okuma dedi annem
çok terleme çok yorulma kitaplarında boğulma
yalnızlığına çok da alışma
21 Kasım 2008 Cuma
15 Kasım 2008 Cumartesi
Takıntılar & Tutulmalar #3
Nevresim takımının içindeki - Fatih Lisesinin karşısındaki bizim eski yorgancıya yaptırıldığı belli olan - yorganın sürekli aşağıya kayması ve yüzüme doğru çektiğim tarafında boşluk oluşması. Çıl-dı-rı-yo-rum. Öyle böyle değil. Yorgan nevresimi tam kaplayacak yani. Hiç bir boşluk kalmayacak. Her gece düzeltmeye çalışırken uyuyakalıyorum ve sabah kalktığımda küfür ediyorum. Ayrıca burdaki sorunun - Fatih Lisesinin karşısındaki - yorgancıda olduğunu sanmayın çünkü eminim ki sorun nevresimlerde. Yoksa durup dururken neden bir yorgan nevresim içinden kaysın ki ?
Kötü Futbol
Kötü oynayarak kazanmak büyük takımların yapacağı işlerden. Uzun zamandır bu sıfatından yoksun olan Trabzonspor ise sezon başından beri kötü oynuyor. Sadece kupada kendi evinde kalesine 1.5 kere gelen Beşiktaş a 2-1 yenildiği maçta son yılların en güzel futbolunu oynadılar. Bu futbolun 20-25 dakikasını herhangi bir lig maçında oynasalar o maç rahat geçecek. Ama olmuyor işte. Dün Gençlerbirliği ni dayaklık Umut Bulut un golüyle geçtiler ve liderliklerini sürdürdüler. Fakat nereye kadar gidecek bu kötü futbol bilmiyorum. Acaba Ersun Yanal bunun farkında değil mi ?
14 Kasım 2008 Cuma
Anadolu Takımı Taraftarı Olmak
'' Trabzonspor’u dördüncü büyük olarak görmedim ben hiç. Kötü değil, iyi bir şey bu söylediğim. Sivrilen bir Anadolu takımı olduğundan, kontrol edilmesini daha kolay hale getirmek için aralarına almıştır bana kalırsa diğer büyükler Trabzonspor’u. Bizans oyunu yani. ''
Yazının tamamı için ;
http://spor.ekolay.net/Haber_.asp?Page=0&pid=2682&hid=&haberid=473813
Yazının tamamı için ;
http://spor.ekolay.net/Haber_.asp?Page=0&pid=2682&hid=&haberid=473813
Takıntılar & Tutulmalar #2
Okullara tutuluyorum. Okul çatısı altında bulunmaktan nefret ediyorum. Sabahları okul için kalkmaktan tiksiniyorum. Okul içinde inanılmaz sinirli oluyorum. Ödev yapmaktan nefret ediyorum. Derslerde kafayı yiyorum. Biri bana '' napıyosun '' dese kafayı koyacak durumda oluyorum. Böyle çoğu öğrencinin anarşiklik olarak dediği gibi '' sevmiyorum okulu abi ya çok kasıyorlar bizi '' durumu değil bu. Ciddi sevmiyorum ya. Bir insanı sevmemek, bir ideolojiyi sevmemek, bir takımı sevmemek gibi...
Ama...
Saat 15.50 olduktan sonra ise dünyanın en tatlı adamı olmuyorsam şerefsizim. Bilenler bilir o girişteki iğrenç ve dik bayırı bile seviyor hale geliyorum o derece...
Ama...
Saat 15.50 olduktan sonra ise dünyanın en tatlı adamı olmuyorsam şerefsizim. Bilenler bilir o girişteki iğrenç ve dik bayırı bile seviyor hale geliyorum o derece...
Progressive Gece Şiirleri - 5
simple present tense gibi geniş
past continuous gibi sürekli olmak mı
yoksa
simple past gibi geçmişte
past perfect gibi geçmişin de geçmişinde mi yaşamak iyidir ?
hepsini siktir et bence...
en iyisi zamansızlık.
past continuous gibi sürekli olmak mı
yoksa
simple past gibi geçmişte
past perfect gibi geçmişin de geçmişinde mi yaşamak iyidir ?
hepsini siktir et bence...
en iyisi zamansızlık.
12 Kasım 2008 Çarşamba
Takıntılar & Tutulmalar #1
Dün doğum günümdü. Doğum günlerinden oldum olası nefret ederim. Pasta kesmeyi, hediye vermeyi, hediye almayı, yalancı sarılmaları,sırıtmaları, yalancı doğum günü mesajlarını ve artık facebookta yalancı wall a yazmaları. Aynılarını ben de yapıyorum biliyorum ama sevmiyorum işte. Ama insanlar zahmet ediyorlar arıyolar mesaj atıyorlar ben de geri dönmek zorunda hissediyorum kendimi. Kaç defa doğum günümde telefonumu kapattığımı hatırlamıyorum, eve kapanıp gün boyu televizyon izlediğimi de. Bana çok yapmacık geliyor arkadaş ne biliyim..
---------------------------------------
Okulda 1 saatlik öğle tatilinin 20 dakikasını yemek sırasında bekleyerek geçirmek istemiyorsan yapacağın 2 şey var ; ya hemen koşarak gideceksin yemekhaneye ya da 50-60 kişinin önüne geçeceksin yani kaynayacaksın. Ben 2.sini yapamıyorum ve herkes bana gülüyor. Burda kendimi iyilik timsali olarak göstermek istemiyorum ama kimsenin hakkını yiyemem ben. Onlar da aç ve sırada bekliyorlar. Eğer biri gelip benim önüme geçse kafayı koyarım. Onların da koymasını beklerim. Bir kaç defa yaptım bizim sınıftaki kızların yanına gittim çok rahatsız oldum. Bir gün bir kız uyardı '' hoop bilader '' diye yerin dibine girdim. O günden beri de kızlar yemeklerini bitirirlerken ben ancak masaya teşrif edebiliyorum. Noldu 10 dakika geç yedim diye. Hiç birşey. Şaka yapmıyorum ya. Vardır böyle kimilerine göre garip takıntılarım.
Vallahi lan.. Boşuna yazmadık sağ tarafa '' özünde iyi bir insan '' diye...
---------------------------------------
Okulda 1 saatlik öğle tatilinin 20 dakikasını yemek sırasında bekleyerek geçirmek istemiyorsan yapacağın 2 şey var ; ya hemen koşarak gideceksin yemekhaneye ya da 50-60 kişinin önüne geçeceksin yani kaynayacaksın. Ben 2.sini yapamıyorum ve herkes bana gülüyor. Burda kendimi iyilik timsali olarak göstermek istemiyorum ama kimsenin hakkını yiyemem ben. Onlar da aç ve sırada bekliyorlar. Eğer biri gelip benim önüme geçse kafayı koyarım. Onların da koymasını beklerim. Bir kaç defa yaptım bizim sınıftaki kızların yanına gittim çok rahatsız oldum. Bir gün bir kız uyardı '' hoop bilader '' diye yerin dibine girdim. O günden beri de kızlar yemeklerini bitirirlerken ben ancak masaya teşrif edebiliyorum. Noldu 10 dakika geç yedim diye. Hiç birşey. Şaka yapmıyorum ya. Vardır böyle kimilerine göre garip takıntılarım.
Vallahi lan.. Boşuna yazmadık sağ tarafa '' özünde iyi bir insan '' diye...
3 Kasım 2008 Pazartesi
FC Bunyodkor

Bir kupa haberi de Özbekistan'dan. Zico nun Fenerbahçe den sonra durağı olan Bunyodkor, Rivaldo ile Lig Kupasını kaldırdı. Ayrıca ligde de 7 puan farkla liderler son 3 haftada ve sadece 9 gol yemişler 25 maçta attıkları 66 golün yanında. Bir tebrik de Zico ya gönderiyoruz uzak diyarlardan. ( Böyle duygusal tarzda yazmaya nerden alıştım bilmiyorum ) Fotoda dikkatimi çeken 2 şey var. Birincisi Rivaldo nun 1 numaralı bir t-shirt giyinmesi ve üzerinde '' Jesus Number '' yazması. İkincisi ise hiç de sevinmiş gibi bir hali yok adamın. Neden ? Çünkü herif Dünya Kupası nı kaldırmış adam ne yapsın Özbekistan ın Lig Kupasını.
Rubin Kazan-dı !

Rubin Kazan'malısın! diye bir post yazmıştık aylar evvel. Bu da Star gazetesi başlıkları gibi oldu yine. Daha önce ülkemizde oynayan bir çok oyuncuyu kadrosunda barındıran ( Gökdeniz Karadeniz, Hasan Kabze, Stjepan Tomas, Sergei Rebrov ) Rubin Kazan tarihinde ilk kez şampiyon oldu. Gökdeniz ilk haftalarda golleriyle yardırıyordu Rusya da ama sonradan duruldu gerçi sürekli 11 deydi. Hasan daha çok 3. forvet olarak görev alıyordu. Tomas ve Rebrov ise takımın değişmez oyuncuları zaten. Tebrik ediyor ve Gökdeniz e Trabzon da yaşayamadığı şampiyonluğu Rusya da bulduğu için neler hissediyor sorasım var. ( bu da fena klişedir spor gazetelerinde )
28 Ekim 2008 Salı
Bilgiye Ulaşımda Engelleme = Sansür
Ülkemizde binlerce insanın takip ettiği, yazdığı, bilgi edindiği bloglar var. Ben daha yazmaya başlamadan önce onlarca blog takip ediyordum ve inanılmaz bilgiler öğreniyordum, bilmediğim ne çok şey varmış diyordum. ( neden past continuous kullandım bilmiyorum hala öyle çünkü ) Ama son zamanlarda artan site kapatma, erişimi engelleme alışkanları git gide artıyor. Youtube la başladı, günahı olmayan blogger la devam etti ki youtube un da günağı yoktu ya.. Her neyse, sen devlet olarak bir siteye daha doğrusu bir bilgiye, insanların özgürlüklerine sansür koyarsan bu ülke, bu insanlar cahil kalır, gelişemez. Sen insanının özgürlüğünü engellersen ufku açık, ileri görüşlü insanlar yetiştiremezsin ve sonra sormazsın kendi kendine '' neden bu ülkeden aydınlar yetişmiyor '' diye... Ama ben genede beklemiyor değilim yakında İnternete Erişim Sağlanamıyor yazısını bilgisayarımda...
23 Ekim 2008 Perşembe
20 Ekim 2008 Pazartesi
Haile Gebrselassie / GS - TS Maçı Özeti
19 Ekim 2008 Pazar
Deplasman

Acaba başka bir takımın formasıyla binlerce Trabzonsporlunun arasında Hüseyin Avni Aker de maç izlemek kime nasip olur ? Ben söyleyeyim. Kimseye. Ama biz bugün 2 Trabzonspor formalı Ali Sami Yen etrafında 2 tur attık. Polis can güvenliğiniz yok dedi gidin burdan dedi, herkes bize bakıyordu ama biz hiç aldırmıyorduk. Sonra Kapalı tribününe girdik. Şans eseri Trabzonsporlu arkadaşlarımızı gördük. Yaklaşık 20-25 kişi kadar olduk. Tabiki tepkiler olacaktı, normaldi ama böyle bir şeyi yapmaya da kimsenin götü yemezdi afedersiniz. Burda tezahürat yapamazsınız dediler, ama biz yaptık. Burda oturamazsınız dediler, ama biz oturduk ! Eski açık da Trabzonsporlulara ayrılan bölge vardı. Orda değildik. 2-3 defa kavganın eşiğine geldik, o bağıranları o sıra göremedik. Bir kaç kişiyle atıştık ama ben daha saydırırken gözden kayboldular. Her neyse, gittik paşa paşa maçımızı izledik 3 yedik döndük. Aslında üzülmüş olmam lazım şu sıralar ama garip bir sevinç var üstümde. O da binlerce Galatasaraylının arasında Trabzonspor formamla kendi evlerinde, mabedlerinde maç izlemem, bunu yapabilmem, onların bunu farketmesi, bunu yapabileceğimizi bilmeleri bana yetti. Maça ayrı postta devam edeceğim.
Her Boku Bilen Adamlar Top 3

3- Deniz Gökçe : futbol, ekonomi, siyaset.
2- Haşmet Babaoğlu : futbol, aşk, hayat, insan ilişkileri, müzik.
1- Hıncal Uluç : futbol, basketbol, voleybol, 100 metre, 110 metre engelli, uzun atlama, eskrim, dağcılık ve daha sayamayacağım milyonlarca spor dalı, gazetecilik, aşk.
Hiç görmedim bu adamlara bir sorulduğunda kasılmadıklarını ve '' bilmiyorum '' dediklerini. Her boka bir yorumları var. Üstüne vazife olsun olmasın. Yanlış olsun olmasın. Evrenin sırrını çözmüşler sanki ( noktalama işareti olarak) aq.
Murada Ermek
18 Ekim 2008 Cumartesi
Farkını Farkedemeyen Kaşif
Farkındalığın zirvesindeyken farkettiğim
Benim, kendini keşfedenim, ama fark edemeyenim
Farkını fark edemeyen kaşifim
Ararken kaybolanım, kayıpken bulunanım
Kendini bilmeyenim
Edilgenim…
Aydınlıkta kaybettiğini karanlıkta arayanım
Benim, rüyalarına hükmedemeyenim
Aynalarda kendini göremeyenim
Yukarıya bakmadan zıplayanım
Benim, uçamadan düşenim
Her düşüşü çakılmak zannedenim
Hem etkenim, hem edilgenim.
written by i.s.a.
shortened by h.a.
Benim, kendini keşfedenim, ama fark edemeyenim
Farkını fark edemeyen kaşifim
Ararken kaybolanım, kayıpken bulunanım
Kendini bilmeyenim
Edilgenim…
Aydınlıkta kaybettiğini karanlıkta arayanım
Benim, rüyalarına hükmedemeyenim
Aynalarda kendini göremeyenim
Yukarıya bakmadan zıplayanım
Benim, uçamadan düşenim
Her düşüşü çakılmak zannedenim
Hem etkenim, hem edilgenim.
written by i.s.a.
shortened by h.a.
16 Ekim 2008 Perşembe
TDK
herkez değil herkes,
yalnış değil yanlış,
yanlız değil yalnız,
öskan değil özkan,
resim değil fotoğraf (resim çizilir fotoğraf çekilir)
...................................
yalnış değil yanlış,
yanlız değil yalnız,
öskan değil özkan,
resim değil fotoğraf (resim çizilir fotoğraf çekilir)
...................................
10 Ekim 2008 Cuma
Kargo - Bad'lik Amiri
Pek çok kişi bu şarkıyı bu şarkıyı bilmez. Bilmesin de.. Ayağa düşmesin çünkü. Şu kısa hayatımda dinlediğim tüm Türkçe sözlü şarkılar arasında içerisinde yaptığı çıkarımlar sayesinde her zaman ilk 3 sıramda olacak şarkıdır. Gerçek bir hikaye olduğunu söylenir durur. Ben de öyle olduğuna inanıyorum çünkü böyle bir şey yaşanılmadan yazılamaz. Ama kim kimdir nedir bilinmez. Bilse de söyler miydi acaba benim bu kişi diye ?
---------------------------------------------------------------
dün gece senin hoşlandığın kadınla yattığımı sana nasıl anlatabilirim ?
dün gece senin evleneceğin kadınla yattığımı sana nasıl anlatabilirim ?
soğuk bir rüzgar esti pencereme, tül perde genişledi
şişti, odanın içine...
tıpkı bir balon gibi...
yayıldı...
dün gece ona dokunduğumu sana nasıl anlatabilirim ?
biraz şarap içtik..ve bilirsin biraz dedikodu...
aslında chet baker'ın bunla hiçbir ilgisi yoktu...
o ruj lekesi...dağınık bir yatak..sıcak bir gülümseme...
bunlara katlanabilir misin?
insanin kendisini önemesemesi; kendisinin kiralık katilidir.
benciller ise yaşarlar...
kimse suçlu değil aslında,bu sadece üçlü bir oyun,
ama ben anlattığım için suçluyum, biliyorum..
bir yılan gibi girdi evime, yanıma uzandı, kolumdan zehirledi beni..
her öpüşü ılık bir ölümdü sanki...
yağmuru damarlarımda hissediyordum,
ellerim titriyordu, kusmak istiyordum, başım dönüyordu
gözlerim kararmıştı !
şimdi ben, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim,
şimdi ben...
söylememek, söylemekten daha dürüst bir davranıştır
( bütün gün burda sessiz sedasız evde oturdum )
ve bu oyun üçlü oynanmaz
sevgiyle yapılan hiç bir şey insana zarar vermez
( bir yerde bir kelebek uçuyordu )
suçlu yok, yanlış var
( sus(?)tukça benim gerçekten içimden geçtiğini sessizce(?) nasıl izliyorduk ha ? )
boşver, olmayanı arama..
( ay yansıyordu yatağa...yatağın kenarındaki parkelere )
( bir telefon geldi )
sana gülümsemesi senin için hayat, benim içinse ölüm demek!
( o günü anlatan bir-iki telefon..chicago'da yalnız bir gece)
( sen hiç bilme bunu )
( dostum olabilirsin ..? )
dün gece senin hoşlandığın kadınla yattığımı sana nasıl anlatabilirim?
( onun dışında sessizlik hakimdi )
dün gece senin evleneceğin kadınla yattığımı sana nasıl anlatabilirim?
daha da önemlisi...bunu kendime nasıl anlatabilirim?
( bunu kendime nasıl anlatabilirim ? aahh nasıl !? )
( traş olmak için berbere çıktım..atıldım, aynaya bakmadan.. )
bacaklarından süzülen kanlar, yere damlıyordu..
( mc donald's dan bir menü söyledim )
inan başka bir yalnız gece için, hiçbir açıklamaya ihtiyacım yok benim !
aaaah !! şimdi ben !! zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim !
( şimdi ben ) ( zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim )
aah şimdi been !! zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim !
ölümle doğum arasında, o bilinmeyen bölgedeyim
( zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim )
aah şimdi been, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim !! gecee !!
dün gece, senin evlenecegin kadınla yattığımı sana nasıl anlatabilirim?
( bileklerimi keserek intihar etmeyi düşündüm )
dün gece senin hoşlandığın kadınla yattığımı sana nasıl anlatabilirim?
( onu(?) düşünmekten sıkıldım )
ona dokunduğumu sana nasıl söyleyebilirim ?
( söyleyin !! )( sss s**tir git(?), evet..) (03.35)
( bütün bir gün uzaklardaydım )
onun eti, benim vücüdumun altında titrerken,
( elime jilet alıp, saçlarımı yavaş yavaş kazımaya başladım )
neler düşündüğümü sana nasıl açıklayabilirim ?
( açıklayabilirim..)
( delirdiğimi ya da ona yakın hissettiğimi düşünüyordum )
teypte cansever, ve onun tok sesi..
( niye düşünüyorum ! aoff )
( lanet olsun !! lanet olsun !! )
tüm gücümü toplamıştım bütün bunları sana anlatmak için
tam o sırada bana baktın, ve telefon acı acı inledi
( sessizce bir şey düşünmenin delirmek olduğuna inanmaya başlamıştım )
konuştuktan sonra bana şöyle dedin :" onun beni düşünmesi,
buraya gelecek olması, daha doğrusu yanımda olması
( korkmuyorum..korkmuyorum... )
bana içten içe...büyük bir mutluluk veriyor !!! "
(söyleme ! söylememek, söylemekten daha dürüstçedir ! bunu unutma !! )
şimdi ben, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim ! )
(söyleme ! söylememek, söylemekten daha dürüstçedir ! bunu unutma !! )
aah şimdi been, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim
( unutmaa !! )
gece inanılmayan bir dinin, ebedi misyoneridir bekleyenin gövdesi içinde !( unutmaaaaa !!!!!)
ve şimdi ben, doğumla ölüm arasındaaa o bilinmeyen bölgedeyim
(söylememek, söylemekten daha dürüstçedir)
aaah şimdi ben !! zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim !!!
(söylememek, söylemekten daha dürüstçedir, bunu unutma ! bunu unutmaa..)
gel bul beni, gel, gel kafir ! gel hisset beni !
gece inanılmayan bir dinin..ebedi misyoneri bekleyenin gövdesi içinde..
şimdi ben, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim..
doğumla ölüm arasında..o bilinmeyen bölgedeyim...
( açlığa alışıyor insan, peki ya deliliğe alışabilir mi ? )
şimdi ben, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim..
doğumla ölüm arasında..o bilinmeyen bölgedeyim..
( gel..gel, bul beni..)
şimdi sen !! sonsuz şeritli bir yolun...en sol tarafındasın...
ve hızla ilerliyorsun...huzura dogru ! erdeme dogru !
( açlığa alışıyor insan ! peki ya deliliğe alışabilir mi ? )
ama ben, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim
tatlım ama ben, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim
ölümle doğum arasında..o bilinmeyen bölgedeyim..
gece..
( gece ),
inanılmayan bir dinin edebi misyoneri...bekleyenin gövdesi içinde..
gece bir sızıntı..kirletilmeyen insanlardan
ve o benim içim...benim gövdemin içinde...
şimdi ben !
şimdi ben !
şimdi ben !
''eğer bir yanlış yapacaksan, bari onu doğru yap ! "
http://www.youtube.com/watch?v=khep8wqKhGE
---------------------------------------------------------------
dün gece senin hoşlandığın kadınla yattığımı sana nasıl anlatabilirim ?
dün gece senin evleneceğin kadınla yattığımı sana nasıl anlatabilirim ?
soğuk bir rüzgar esti pencereme, tül perde genişledi
şişti, odanın içine...
tıpkı bir balon gibi...
yayıldı...
dün gece ona dokunduğumu sana nasıl anlatabilirim ?
biraz şarap içtik..ve bilirsin biraz dedikodu...
aslında chet baker'ın bunla hiçbir ilgisi yoktu...
o ruj lekesi...dağınık bir yatak..sıcak bir gülümseme...
bunlara katlanabilir misin?
insanin kendisini önemesemesi; kendisinin kiralık katilidir.
benciller ise yaşarlar...
kimse suçlu değil aslında,bu sadece üçlü bir oyun,
ama ben anlattığım için suçluyum, biliyorum..
bir yılan gibi girdi evime, yanıma uzandı, kolumdan zehirledi beni..
her öpüşü ılık bir ölümdü sanki...
yağmuru damarlarımda hissediyordum,
ellerim titriyordu, kusmak istiyordum, başım dönüyordu
gözlerim kararmıştı !
şimdi ben, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim,
şimdi ben...
söylememek, söylemekten daha dürüst bir davranıştır
( bütün gün burda sessiz sedasız evde oturdum )
ve bu oyun üçlü oynanmaz
sevgiyle yapılan hiç bir şey insana zarar vermez
( bir yerde bir kelebek uçuyordu )
suçlu yok, yanlış var
( sus(?)tukça benim gerçekten içimden geçtiğini sessizce(?) nasıl izliyorduk ha ? )
boşver, olmayanı arama..
( ay yansıyordu yatağa...yatağın kenarındaki parkelere )
( bir telefon geldi )
sana gülümsemesi senin için hayat, benim içinse ölüm demek!
( o günü anlatan bir-iki telefon..chicago'da yalnız bir gece)
( sen hiç bilme bunu )
( dostum olabilirsin ..? )
dün gece senin hoşlandığın kadınla yattığımı sana nasıl anlatabilirim?
( onun dışında sessizlik hakimdi )
dün gece senin evleneceğin kadınla yattığımı sana nasıl anlatabilirim?
daha da önemlisi...bunu kendime nasıl anlatabilirim?
( bunu kendime nasıl anlatabilirim ? aahh nasıl !? )
( traş olmak için berbere çıktım..atıldım, aynaya bakmadan.. )
bacaklarından süzülen kanlar, yere damlıyordu..
( mc donald's dan bir menü söyledim )
inan başka bir yalnız gece için, hiçbir açıklamaya ihtiyacım yok benim !
aaaah !! şimdi ben !! zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim !
( şimdi ben ) ( zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim )
aah şimdi been !! zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim !
ölümle doğum arasında, o bilinmeyen bölgedeyim
( zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim )
aah şimdi been, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim !! gecee !!
dün gece, senin evlenecegin kadınla yattığımı sana nasıl anlatabilirim?
( bileklerimi keserek intihar etmeyi düşündüm )
dün gece senin hoşlandığın kadınla yattığımı sana nasıl anlatabilirim?
( onu(?) düşünmekten sıkıldım )
ona dokunduğumu sana nasıl söyleyebilirim ?
( söyleyin !! )( sss s**tir git(?), evet..) (03.35)
( bütün bir gün uzaklardaydım )
onun eti, benim vücüdumun altında titrerken,
( elime jilet alıp, saçlarımı yavaş yavaş kazımaya başladım )
neler düşündüğümü sana nasıl açıklayabilirim ?
( açıklayabilirim..)
( delirdiğimi ya da ona yakın hissettiğimi düşünüyordum )
teypte cansever, ve onun tok sesi..
( niye düşünüyorum ! aoff )
( lanet olsun !! lanet olsun !! )
tüm gücümü toplamıştım bütün bunları sana anlatmak için
tam o sırada bana baktın, ve telefon acı acı inledi
( sessizce bir şey düşünmenin delirmek olduğuna inanmaya başlamıştım )
konuştuktan sonra bana şöyle dedin :" onun beni düşünmesi,
buraya gelecek olması, daha doğrusu yanımda olması
( korkmuyorum..korkmuyorum... )
bana içten içe...büyük bir mutluluk veriyor !!! "
(söyleme ! söylememek, söylemekten daha dürüstçedir ! bunu unutma !! )
şimdi ben, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim ! )
(söyleme ! söylememek, söylemekten daha dürüstçedir ! bunu unutma !! )
aah şimdi been, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim
( unutmaa !! )
gece inanılmayan bir dinin, ebedi misyoneridir bekleyenin gövdesi içinde !( unutmaaaaa !!!!!)
ve şimdi ben, doğumla ölüm arasındaaa o bilinmeyen bölgedeyim
(söylememek, söylemekten daha dürüstçedir)
aaah şimdi ben !! zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim !!!
(söylememek, söylemekten daha dürüstçedir, bunu unutma ! bunu unutmaa..)
gel bul beni, gel, gel kafir ! gel hisset beni !
gece inanılmayan bir dinin..ebedi misyoneri bekleyenin gövdesi içinde..
şimdi ben, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim..
doğumla ölüm arasında..o bilinmeyen bölgedeyim...
( açlığa alışıyor insan, peki ya deliliğe alışabilir mi ? )
şimdi ben, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim..
doğumla ölüm arasında..o bilinmeyen bölgedeyim..
( gel..gel, bul beni..)
şimdi sen !! sonsuz şeritli bir yolun...en sol tarafındasın...
ve hızla ilerliyorsun...huzura dogru ! erdeme dogru !
( açlığa alışıyor insan ! peki ya deliliğe alışabilir mi ? )
ama ben, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim
tatlım ama ben, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim
ölümle doğum arasında..o bilinmeyen bölgedeyim..
gece..
( gece ),
inanılmayan bir dinin edebi misyoneri...bekleyenin gövdesi içinde..
gece bir sızıntı..kirletilmeyen insanlardan
ve o benim içim...benim gövdemin içinde...
şimdi ben !
şimdi ben !
şimdi ben !
''eğer bir yanlış yapacaksan, bari onu doğru yap ! "
http://www.youtube.com/watch?v=khep8wqKhGE
7 Ekim 2008 Salı
Kene Tezahüratı - Bayrampaşalı Sefa ( + 18 )
dikkat edin kırım kongodur nameleri
hemen hastaneye koşun önerileri
soktunuz da ne oldu koduğumun götleri
anasını siktiğimin keneleri
altı tane ayağı var iki de dişi
bunların sokmaktan başka yoktur bir işi
anaları çok severler her gün sikişi
ibne kırım kongo kanamalı ateşi
insanları sıkıntıya soktun bu sene
millet gidemedi sayende pikniğe
sebep oluyorsun çocuk ölümlerine
sen harbiden orospu çocuğusun kene
o kadarinsan varken geldin beni mi buldun
ısırınca beni söyle mutlu mu oldun
ölmediğimi görünce birden göt oldun
ananın amına girsin kocaman odun
yaz olunca ortaya çıkar şerefsizler
vücudumda kan bırakmadı pezevenkler
en güzel uykumun anasını siktiler
orospu çocuğudur bütün sivrisinekler
bir saatte geliyorsun orta sahaya
büyük orospu çocuğusun tsubasa
gol atacan diye bekledik tam üç hafta
ananın amına girsin kocaman tahta
shreader'ın planları inşallah tutar
o zaman bütün dünyanın amına koyar
ulan ibneler fare reislik mi yapar
orospu çocuğudur ninja kaplumbağalar
çizgi filmlerde ensest sikişe hayır
gargamel ananızı sikiyor yıllardır
şirine'nin orospu olduğu büyük sır
ananızın amına kafa soksun katır
şimdi sıra size geldi ibne jetgiller
elroy ablasına bakıp otuzbir çeker
judy'nin üstünden geçti bütün jüpiter
ananızın amına koyacak fareler
herkesin bulup da çözemediği soru
suda yaşayıp da nasıl kalıyor kuru
kaçtı bütün balıkların huzuru
ananın amına koyayım su samuru
neden travesti olur bütün zebralar
sizden bile daha delikanlı ceylanlar
asla geri vites atmaz hiç antiloplar
ananızın amına koysun tüm kobralar
http://www.youtube.com/watch?v=DugPADfkx0w&feature=related
hemen hastaneye koşun önerileri
soktunuz da ne oldu koduğumun götleri
anasını siktiğimin keneleri
altı tane ayağı var iki de dişi
bunların sokmaktan başka yoktur bir işi
anaları çok severler her gün sikişi
ibne kırım kongo kanamalı ateşi
insanları sıkıntıya soktun bu sene
millet gidemedi sayende pikniğe
sebep oluyorsun çocuk ölümlerine
sen harbiden orospu çocuğusun kene
o kadarinsan varken geldin beni mi buldun
ısırınca beni söyle mutlu mu oldun
ölmediğimi görünce birden göt oldun
ananın amına girsin kocaman odun
yaz olunca ortaya çıkar şerefsizler
vücudumda kan bırakmadı pezevenkler
en güzel uykumun anasını siktiler
orospu çocuğudur bütün sivrisinekler
bir saatte geliyorsun orta sahaya
büyük orospu çocuğusun tsubasa
gol atacan diye bekledik tam üç hafta
ananın amına girsin kocaman tahta
shreader'ın planları inşallah tutar
o zaman bütün dünyanın amına koyar
ulan ibneler fare reislik mi yapar
orospu çocuğudur ninja kaplumbağalar
çizgi filmlerde ensest sikişe hayır
gargamel ananızı sikiyor yıllardır
şirine'nin orospu olduğu büyük sır
ananızın amına kafa soksun katır
şimdi sıra size geldi ibne jetgiller
elroy ablasına bakıp otuzbir çeker
judy'nin üstünden geçti bütün jüpiter
ananızın amına koyacak fareler
herkesin bulup da çözemediği soru
suda yaşayıp da nasıl kalıyor kuru
kaçtı bütün balıkların huzuru
ananın amına koyayım su samuru
neden travesti olur bütün zebralar
sizden bile daha delikanlı ceylanlar
asla geri vites atmaz hiç antiloplar
ananızın amına koysun tüm kobralar
http://www.youtube.com/watch?v=DugPADfkx0w&feature=related
5 Ekim 2008 Pazar
Hoşlanmayı Verin !

'' Amerikalıların futbolu önemsemedikleri yıllara dönmesini isteyen bir Meksikalı ile tanıştım. Bu düşüncesinin nedenini açıklarken ' Amerikalılar ne zaman bir şeyden hoşlansalar onu ele geçirirler ' demişti. ''
( Simon Kuper, Futbol Asla Sadece Futbol Değildir, 19. Bölüm, 385-386. sayfalar, 1994. )
( Simon Kuper, Futbol Asla Sadece Futbol Değildir, 19. Bölüm, 385-386. sayfalar, 1994. )
Manchester United: Malcolm Glazer (ABD)
Liverpool: George Gillett-Tom Hicks (ABD)
Aston Villa: Randy Lerner (ABD)
Ve eminim benim bilmediğim daha çok iş adamı daha çok takım... Ama o Meksikalının da tahmin edemediği daha çok Rus ve daha çok Arap...
Football Against The Enemy - Futbol Asla Sadece Futbol Değildir

Futbola olan ilgimizden dolayı dolayısıyla okuduğumuz kitaplarda futbol üzerine oluyor çoğunlukla. Bu en ünlüsü. 1994 yılında yayımlandı. Bütün futbol severlerin başucu kitabı olarak biliniyor ve bu yazı da aslında bu kitap hakkında yazılan tahminimce 623452138ı62. yazı olduğundan çok açıklama yapmayacağım. Okuyun dursun kitaplığınızda eğer varsa.
En çok sevdiğim bölümleri ise ; 16-17-18. bölümler.
23.15 Misafiri ve Olanlar
Trabzonspor - Konya maçını kuzenlerle izledikten sonra saat tam 23.15 te ev yolunda Barcelona - Atletico Madrid maçında 3-1 ev sahibi takımın önde olduğunu öğrendim ve gaza daha bir asıldım. Bu tadı kaçıramazdım. 23.20 de evin kapısını geldiğimde ayakkabılardan misafir olduğunu anladım. Evdeki diğer televizyon bozuk olduğundan maçı keyiflice izleyemeyeceğimi düşünerek kapı önünde 2 dk da arkadaşlarla plan yaptım ve dışarı çıktım. Saat 4.45 ve ben eve yeni girdim. Maçın skoru 6-1. Ve ben bu maçı izlemeyedim diye şimdi kendimi yiyorum. Ulan 23.15 de ne misafiri. Siktirip gitsenize evinize. Bir de 4 saatte harcanan ekstra fazla para. Onun da acısı ayrı tabii. Öğrenci adamız bir gecede o kadar para harcayan birileri olmamalıyız. Ne güzel gir eve misafirlerle muhabbet ederken gözün maçta olsun bir yandan. Paran cebinde olsun, saat 4.30 da baban aramasın değil mi ? Yok anasını satayım kaşındık, götümüzde kurt vardı sanki. Zaten 3-4 aydır evde oturduğun süre günde uykuyla beraber ortalama 8-9 saati geçmiyor. Adam haklı, atacak tribini. E her gece dışarda her gece alemde ne sabır kalır ne zaman ne de para. Dediğim gibi maç 6-1 bitmiş. ''Messi''ci olarak Aguero nun yüzünü görememenin acısı da var bir yerde. O kadar pişman oldum ki sanki Trabzonspor son maçta Fenerbahçe ye yenilerek şampiyonluğu vermiş. ( Bkz : 5 Mayıs 1996 Trabzonspor - Fenerbahçe Maçı ) Neyse olan oldu artık. Bu demek oluyor ki bir dahaki hafta sonuna kadar evden okula okuldan eve. Evdekilerin de bir yerde gönlünü hoş tutmak lazım...
4 Ekim 2008 Cumartesi
George Best

West Bromwich li defans oyuncusu bir maçtan sonra onun için ;
'' Hey George! Dön de bir yüzüne bakayım, çünkü bütün maç boyunca defansı peşine taktığından sadece kıçını görebildim." demiştir.
'' Eğer bana üç kişiyi çalımlayıp 30 yarddan Liverpool'a nefis bir gol atıp tribünleri ayağa kaldırmak mı, dünya güzelini yatağa atmak mı diye sorsanız karar vermesi çok zor olurdu. Şanslı biri olarak her ikisini de yaptım. Ama birini 50 bin kişinin gözleri önünde '' demiş ve saygım bir kat daha artmış yıkılmayan adam.
David Beckham için ; '' Sol ayağıyla topa vuramıyor, kafa atamıyor, yavaş ve oyun zekası eksik. Bunun dışında fena değil. '' demiş efsane.
'' Eğer biraz daha tipsiz olsaydım, Pele nin adı dahi anılmazdı '' demiş kafa adamı.
'' 1969'da içkiyi ve kadınları bıraktım. Hayatımda geçirdiğim en berbat 20 dakikaydı'' demiş alkolik.
'' Yedi tane Miss World ile yattığım söleniyor. Rakam yanlıştır. Doğru rakam dörttür... Üçünü reddettim. '' demiş Kuzey İrlandalı.
Maradona, Best ile ilgili açıklamasında “Best, benim 1 numaralı favorim” derken, Pele: “Best, oynarken gördüğüm en iyi futbolcu” demişti.
Otoritelerin her zaman bir Maradona bir Pele olamamasının tek sebebini İrlandalı olmasına bağladığı 1968 Avrupa da Yılın Futbolcusu ödülü sahibi.
'' Çok fazla param var ve ben paramı alkole, kuşlara (kadınlara) ve hızlı arabalara harcıyorum, geride kalanı da saçıp savuruyorum '' diyebilen gerçekçi.
İngiliz bir gazetecenin '' Maç başlama saatine en yakın ne zaman seks yaptın? " sorusuna uzunca bi düşünüp, "Devre arasında bir tane vardı '' diyen 7 numara.
2003’in Kasım ayında “Avrupa’da Yılın Futbolcusu” ödülünü daha fazla alkol alabilmek için sattı.
Tribünlerde '' Maradona good, Pele better, George Best ! '' pankartları hep vardı.
'' İçkiyi bıraktım... ama sadece uyurken...'' diyen Manchester United efsanesi.
Eric Cantona Best öldükten sonra '' Cennetteki ilk antrenmanında sağ açığa geçip, sol bekteki Tanrı'nın başını döndürmüştür. Bana takımında bir yer ayırtmasını çok isterim. Best'in takımında tabii, Tanrı'nınkinde değil." demiştir.
Belfast da bir havaalanına adı verilmiştir.
Kariyerinin son demlerinde Hollanda ile Kuzey İrlanda karşılacaktır. Basın toplantısında kendisine gazeteciler birazda iğnelercesine "artık futbolunuzun eskisi gibi olmadığı açık sanırım sizde Johan Cruyff'un dünyanın en iyi futbolcusu olduğunu kabul ediyorsunuz" tadında bir sonu yöneltmişlerdir. Best'in cevabı ise "maçta topu onun beşliğinden geçirdiğimde kimin daha iyi futbolcu olduğunu hep beraber görecez sizi zibidiler" tadında bir ayar vermiştir. Velhasılı maça çıkılır maç esnasında bir pozisyonda Best iki futbolcuyu çalımlar ve bomboş kanatta ilerlemeye başlar önü açıktır gol pozisyonu vardır fakat birden dönüp tam ters Cruyff'un olduğu kanada doğru ilerler topu Cruyff'un beşliğinden geçirir ve sağ elini tribünlere doğru kaldırarak durmadan yoluna devam eder... ( alıntı : ek$isozluk - janos - #9738120 )
466 kere Manchester forması giyen Best toplam 178 gole imzasını koydu, altısını sadece 8-2 lik maçta Northampton Town'a karşı atmıştır. 37 defa Kuzey İrlanda formasını giyen Best 9 gol attı. Lakabı '' Beşinci Beatle '' dı.
Lüks otelde kahvaltı servisi için odasına giren garson, George Best'i o seneki dünya güzeliyle yatakta, büyük bir şişe şampanya ve kumardan kazanılmış binlerce pound içinde görür, fakat sorar "Hata neredeydi, George?".
'' Hayatımdaki her şeyi çalımladım, alkol hariç " diyen deli.
25 Kasım 2005 akciğer enfeksiyonu ve organ yetmezliğinden 59 yaşında ölen Best..!
3 Ekim 2008 Cuma
Uefa Kupası 1. Tur Sonuçları
Wisla Krakow - Tottenham: 1-1 (1-2)
Rapid Bükreş - Wolfsburg: 1-1 (0-1)
Kaunas - Sampdoria: 1-2 (0-5)
Spartak Moskova - Ostrava: 1-1 (1-0)
Unirea Urziceni - Hamburg: 0-2 (0-0)
Lech Poznan - Austria Wien: 4-2 (1-2)
Schalke 04 - APOEL: 1-1 (4-1)
Stuttgart - Cherno More Varna: 2-2 (2-1)
Honka - Santander: 0-1 (0-1)
Kalmar - Feyenoord: 1-2 (1-0)
Levski Sofya - Zilina: 0-1 (1-1)
Rosenborg - Brondby: 3-2 (2-1)
Galatasaray - Bellinzona: 2-1 (4-3)
Metalist Kharkiv - Beşiktaş: 4-1 (0-1)
Partizan - Poli Timisoara: 1-0 (2-1)
St.Etienne - Hapoel Tel Aviv: 2-1 (2-1)
Dinamo Bükreş - NEC Nijmegen: 0-0 (0-1)
Vaslui - Slavia Prag: 1-1 (0-0)
St.Liege - Everton: 2-1 (2-2)
Heerenveen - Setubal: 5-2 (1-1)
Twente - Rennes: 1-0 (1-2)
Artmedia Petrzalka - Braga: 0-2 (0-4)
FC Zürih - AC Milan: 0-1 (1-3)
Sparta Prag - Dinamo Zagreb: 3-3 (0-0)
Ajax - Borac: 2-0 (4-1)
Salzburg - Sevilla: 0-2 (0-2)
Club Brugges - Young Boys: 2-0 (2-2)
FC Kopenhag - FK Moskova: 1-1 (2-1)
Manchester City - Omonia: 2-1 (2-1)
Motherwell - Nancy: 0-2 (0-1)
Olympiakos - Nordsjaelland: 5-0 (2-0)
Udinese - Bor. Dortmund: 4-5 (2-0)
Aston Villa - Litex Lovech: 1-1 (3-1)
D.La Coruna - Brann: 5-2 (0-2)
Paris SG - Kayserispor: 0-0 (2-1)
Benfica - Napoli: 2-0 (2-3)
Valencia - Maritimo: 2-1 (1-0)
Rapid Bükreş - Wolfsburg: 1-1 (0-1)
Kaunas - Sampdoria: 1-2 (0-5)
Spartak Moskova - Ostrava: 1-1 (1-0)
Unirea Urziceni - Hamburg: 0-2 (0-0)
Lech Poznan - Austria Wien: 4-2 (1-2)
Schalke 04 - APOEL: 1-1 (4-1)
Stuttgart - Cherno More Varna: 2-2 (2-1)
Honka - Santander: 0-1 (0-1)
Kalmar - Feyenoord: 1-2 (1-0)
Levski Sofya - Zilina: 0-1 (1-1)
Rosenborg - Brondby: 3-2 (2-1)
Galatasaray - Bellinzona: 2-1 (4-3)
Metalist Kharkiv - Beşiktaş: 4-1 (0-1)
Partizan - Poli Timisoara: 1-0 (2-1)
St.Etienne - Hapoel Tel Aviv: 2-1 (2-1)
Dinamo Bükreş - NEC Nijmegen: 0-0 (0-1)
Vaslui - Slavia Prag: 1-1 (0-0)
St.Liege - Everton: 2-1 (2-2)
Heerenveen - Setubal: 5-2 (1-1)
Twente - Rennes: 1-0 (1-2)
Artmedia Petrzalka - Braga: 0-2 (0-4)
FC Zürih - AC Milan: 0-1 (1-3)
Sparta Prag - Dinamo Zagreb: 3-3 (0-0)
Ajax - Borac: 2-0 (4-1)
Salzburg - Sevilla: 0-2 (0-2)
Club Brugges - Young Boys: 2-0 (2-2)
FC Kopenhag - FK Moskova: 1-1 (2-1)
Manchester City - Omonia: 2-1 (2-1)
Motherwell - Nancy: 0-2 (0-1)
Olympiakos - Nordsjaelland: 5-0 (2-0)
Udinese - Bor. Dortmund: 4-5 (2-0)
Aston Villa - Litex Lovech: 1-1 (3-1)
D.La Coruna - Brann: 5-2 (0-2)
Paris SG - Kayserispor: 0-0 (2-1)
Benfica - Napoli: 2-0 (2-3)
Valencia - Maritimo: 2-1 (1-0)
2 Ekim 2008 Perşembe
28 Eylül 2008 Pazar
İsmail Güldüren

Kendisinden nefret ederdim. Nedendir bilinmez. Çirkefliğinden olsa gerek. Ama az önce Lig Tv muhabiri Bahri Havadır la Galatasaray maçı öncesi yaptığı röportaja kadardı bu düşüncelerim. Salak muhabir Bahri Galatasaray ın bol yıldızlı kadrosunu İsmail e baştan aşağı saydı ve ne diyorsun nasıl durduracaksın dedi. İsmail önce alaycı bir gülümsemeyle kendisine baktı ve aynen şöyle dedi '' Saha içinde futbolcuların isimleri oynamıyor '' Bravo sana İsmail. Bravo. O gerizekalı muhabire haddini bildirdiğin için. Ulan Bahri her şey 3 büyüklerin etrafında mı dönüyor. Sorsana adama nasıl takımınız nasıl hazırlandınız, performansınız ne düzeyde... Tamam Galatasaray maçın uzak ara favorisi de bu kadar ezmeye gerek yok bu insanları. Sonra gene Baros ve Kewell ı sordu Bahri. İsmail de daha önce oynadıkları zamandan izlediğini ama durdurabileceklerini söyledi alçak gönüllükle. Ben olsam çakardım canlı yayında Bahri nin ağzına tokadı yapmazdım röportajı. Galatasaray hakkında konuşacaksan benle ne konuşuyorsun bana ne rakibimde kim var kim yok. Ben çıkar topumu oynarım yenerim yenilirim 5 yerim 5 atarım kim olduğu önemli değil isterse Maradona olsun. Ben elimden geleni yaptıktan sonra yemişim Baros u Kewell i.... İsmail e sevgim arttı. Ama hala futbolunu beğenmiyorum o ayrı.
Lucius Annaeus Seneca

- Başlayan her şey biter.
- Kelimelerimiz söyleyene kadar bize aittir. Söyledikten sonra biz onlara ait oluruz.
- Hiçbir şey bilmemektense, lüzumsuz şeyleri bilmek bile faydalıdır.
- Hafif acılar konuşabilir ama, derin acılar dilsizdir.
- Sevip de kaybetmek, sevmemiş olmaktan daha iyidir.
- İstediğini söyleyen, istemediğini işitir.
- Sarhoşluk kusur yaratmaz, kusurları açığa vurur.
En Güzel İltifat
kuzen : hadi hayvancılık oynayalım.
ben : tamam ama ben ne olucam?
kuzen : ben hayvan olucam sen insan. ben sana saldırıcam sen kaçıcan.
ben : istersen ben hayvan olayım ne dersin ?
kuzen : hayıııııırrrr.insansıınnn sen insannn.. hayvan benim..sen insansın.
ben : tamam ama ben ne olucam?
kuzen : ben hayvan olucam sen insan. ben sana saldırıcam sen kaçıcan.
ben : istersen ben hayvan olayım ne dersin ?
kuzen : hayıııııırrrr.insansıınnn sen insannn.. hayvan benim..sen insansın.
26 Eylül 2008 Cuma
Cem Adrian
1980 doğumlu Yugoslav kökenli bir adam. Wikipedia nın demesine göre ses telleri normal bir insanınkinden 3 kat daha uzun. 7 oktavlık bir sese sahip. Bilkent Senfoni'nin şefi İbrahim Yazıcı hakkında : '' Böyle bir ses, dünyaya bin yılda bir gelebilir. " dedi. 2005 yılındaki Ben Bu Şarkıyı Sana Yazdım, 2006 yılındaki Aşk Bu Gece Şehri Terk Etti ve yeni çıkardığı Essentials / Seçkiler albümleri var. Her çıkardığı albümden sonra ben 1-2 ay kendime gelemiyor ve başka bir şey dinleyemiyorum. Bu nasıl bir ses arkadaş, nasıl bir üslup.. Şarkıyı yaşıyor, yaşarken beni öldürüyor. - ne laf be - Sen eğer insansan ben hayvanım. Son albümünde bilindik türkülerin nasıl söylenmesi gerektiğini gösterdi. Türküler şöyle ;
1
- Dostum
2
- Ayrılık
4
- Ay Gız
4
- Odam Kireçtir Benim
5
- Geçti Dost Kervanı
6
- Ben Annemi Özledim
7
- Çanakkale Türküsü
8
- Yemen Türküsü
9
- Ah Bir Ataş Ver
10
- Al Fadimem
11
- Gel Gör Beni
Bulun buldurun alın dinleyin neyse parası verin yoksa gelin benden alın ya da ben size cd yapayım. *
* Korsana Hayır.....
1
- Dostum
2
- Ayrılık
4
- Ay Gız
4
- Odam Kireçtir Benim
5
- Geçti Dost Kervanı
6
- Ben Annemi Özledim
7
- Çanakkale Türküsü
8
- Yemen Türküsü
9
- Ah Bir Ataş Ver
10
- Al Fadimem
11
- Gel Gör Beni
Bulun buldurun alın dinleyin neyse parası verin yoksa gelin benden alın ya da ben size cd yapayım. *
* Korsana Hayır.....
25 Eylül 2008 Perşembe
Götüm Götüm 3-4-5
Yönetim paçayı kurtardı. Yattara eğer transfer söylentileri uzamadan anında satılsaydı iş yönetimin başına kalacaktı. Herkes onlara yüklenecekti. Olası bir - ki büyük olasılık - şampiyon olamama durumunda herkes - ben dahil - '' Yattara olsa şampiyonduk '' diyecekti. Ama ne oldu , menajer davası, transfer sezonu derken iş dallandı budaklandı ve konu Yattara nın gitmek istemesine bağlandı ki zaten öyle. Ama aradaki ince noktayı anladığınızı varsayıyorum. Gitmek istemesi çok normal. Eğer ben de o takımda oynuyor olsaydım Hüseyinle Serkanla aynı meblağlarda ücret alsaydım ben de gitmek isterdim. Sonuçta Yattara işi artık bitti. Bugün satılmazsa devre arasında kesin gider. Kısmet. Sen şimdi Yattara nın yerine kimi oynatacaksın kimle sağdan inip adam eksiltip orta yapacaksın merak ediyorum. Vereydiniz ama yılda 2.5-3 milyon euro. Ne olurdu ki ? Takımın dengesi bozulur diyenleri hiç mi hiç anlamıyorum. O zaman bu paralara layık oyuncular alarak takım oluştur şampiyon ol ya da ufak paralarla götüm götüm 3-4-5. sıralarda takıl yıllarca.. Kulübün parası yok diyenlere de her oyuncuya verilen yıllık paraları bir gözden geçirmesini söylemekten kendimi alamamaktan zevk duyuyorum.
24 Eylül 2008 Çarşamba
Orayı Yıkarlar Ama Yıkarlar...
Arabada her zaman Radyo Spor açıktır. 92.3. Bu akşam bir haber duydum vay ben öleydim de bunları duymamaydım dedim. Yattara ya 10 milyon euro nun üstünde Katar takımlarından birisi talipmiş ve kulübün menajeri yarın Trabzon a gelecek ve imzayı attırıp dönecekmiş. Tekrar vay ben öleydim dedim. Kafamı taşlara vuruyorum, yok bu olmadı camlara vuruyorum, vites kolunu tokatlıyorum falan türlü türlü hareketler. Ondan sora bir kaç telefon trafiğinden sonra Sadri Şener in satmayacağını öğreniyoruz. Ntv Spor da satmayacağız türden açıklamalar falan. Böyle bi içim ferahladı, arkama daha bi sağlam yaslandım. Şimdi ise Trabzonspor un resmi sitesinden açıklamalara bakıyorum da sanki başkan satabiliriz imajı verdi bana. Şöyle diyor : '' Gerçekçi olmak zorundayız. Şu anda transfer döneminde değiliz. Bir oyuncuyu elden çıkartırken yerine yenisini koyabilecek imkanı da oluşturmalısınız. İçinde bulunduğumuz süreçte bunu gerçekleştirmemiz kurallar dahilinde mümkün değil. Öyleyse gereksiz spekülasyonlarla kimse kafaları karıştırmaya çalışmasın. ''
Siz ne anlarsınız bu sözlerden. Transfer sezonu açık olsa satarım. Yerine yenisini de alırım. Ben de ne diyorum başkana : Nah alırsın bunun gibisini. Bu kadar kaliteli bir adamı sen bir daha asla bulamazsın. Gördük Beşiktaş maçında olmadığındaki sıkıntıyı. Ayrıca yıllardır o oynamayınca ne durumlara kaldığımızı. Bu adam Trabzon a gelmiş geçmiş en kaliteli yabancıdır. - Şota ile kafa kafaya son düzlüğe girer ben Yattara derim - Satamazsınız ya, sa-ta-maz-sı-nız. Çünkü satarsanız o kulübü yakarlar, yıkarlar ve Trabzonspor 2-3 sene önceki sefil haline bürünür.
Siz ne anlarsınız bu sözlerden. Transfer sezonu açık olsa satarım. Yerine yenisini de alırım. Ben de ne diyorum başkana : Nah alırsın bunun gibisini. Bu kadar kaliteli bir adamı sen bir daha asla bulamazsın. Gördük Beşiktaş maçında olmadığındaki sıkıntıyı. Ayrıca yıllardır o oynamayınca ne durumlara kaldığımızı. Bu adam Trabzon a gelmiş geçmiş en kaliteli yabancıdır. - Şota ile kafa kafaya son düzlüğe girer ben Yattara derim - Satamazsınız ya, sa-ta-maz-sı-nız. Çünkü satarsanız o kulübü yakarlar, yıkarlar ve Trabzonspor 2-3 sene önceki sefil haline bürünür.
21 Eylül 2008 Pazar
Adaletin Yok - 2 ( İngiltere - İspanya - İtalya )
- Carlton Cole
- Alvaro Arbeloa
- Robinho
- John O`Shea
- Wes Brown
- Darren Fletcher
- Nani
- Titus Bramble
- Shola Ameobi
- Fabio Aurelio
- Thiago Motta
- Luis Garcia
- Ersen Martin
- Simone Inzaghi
- Filippo Inzaghi
- Dida
- Christian Abbiati
- Zeljko Kalac
- Kakha Kaladze
- Mohamed Sissoko
- Jonathan Zebina
- David Trezeguet
- Walter Samuel
- Alvaro Arbeloa
- Robinho
- John O`Shea
- Wes Brown
- Darren Fletcher
- Nani
- Titus Bramble
- Shola Ameobi
- Fabio Aurelio
- Thiago Motta
- Luis Garcia
- Ersen Martin
- Simone Inzaghi
- Filippo Inzaghi
- Dida
- Christian Abbiati
- Zeljko Kalac
- Kakha Kaladze
- Mohamed Sissoko
- Jonathan Zebina
- David Trezeguet
- Walter Samuel
20 Eylül 2008 Cumartesi
Adaletin Yok - 1
Bu adamlar futboldan para yiyorlar, ben ise öğrenciyim.
- Hasan Üçüncü
- Selçuk Şahin
- Tayfun Cora
- Baki Mercimek
- Claudio Andres Del Transito Maldonado Rivera
- Hüseyin Çimşir
- Erdinç Yavuz
- Faruk Bayar
- Mehmet Yılmaz
- Tolga Doğantez
- Ali Tandoğan
- Can Arat
- Sabri Sarıoğlu
- İsmail Güldüren
- Cihan Haspolatlı
- Celaleddin Koçak
- Veysel Cihan
- Yılmaz Vural
- Hikmet Karaman
- Nejat Biyediç
- Güvenç Kurtar
- Erdoğan Arıca
- Hasan Üçüncü
- Selçuk Şahin
- Tayfun Cora
- Baki Mercimek
- Claudio Andres Del Transito Maldonado Rivera
- Hüseyin Çimşir
- Erdinç Yavuz
- Faruk Bayar
- Mehmet Yılmaz
- Tolga Doğantez
- Ali Tandoğan
- Can Arat
- Sabri Sarıoğlu
- İsmail Güldüren
- Cihan Haspolatlı
- Celaleddin Koçak
- Veysel Cihan
- Yılmaz Vural
- Hikmet Karaman
- Nejat Biyediç
- Güvenç Kurtar
- Erdoğan Arıca
Bayern - Werder Çarpık İlişkisi
Eski Werder li Tim Borowski nin Bayern Münih adına 2 gol attığı, eski Werder li Miroslav Klose nin oynamadığı, eski Bayern li Pizarro nun Werder için gol attığı inanılmaz bir maç izledim. Yıllarca bu 2 takım arasında sezon sonları transfer görüşmeleri yapılır, Bayern her zaman istediğini alır ve Werder de her zaman giden oyuncusunun yerine bir yenisi alır ve yine yeniden başarılı olur. Gün gelir o oyuncusunu Bayern e satar. Bugün herkesin bildiği gibi Werder Bremen Bayern Münih e dışarda 5 tane attı, 2 tane yedi. Bu Bayern Münih e ve Klinsmann a vurulmuş ağır darbedir. Dediğim gibi Werder in yedikleri de eski oyuncuları. Sonuç olarak ; Kapitalist düzen yine kazanamadı...
19 Eylül 2008 Cuma
Sen İnsan Mısın ?
http://www.dailymotion.com/relevance/search/gerrard%2Bmarseille/video/x6sfmd_resume-marseille-12-liverpool_sport
Marsilya - Liverpool Şampiyonlar Ligi maçı. Gerrard ın ilk golünü izleyin sonra siz de aynı soruyu soracaksınız..
Sen insan mısın bilader ??
Marsilya - Liverpool Şampiyonlar Ligi maçı. Gerrard ın ilk golünü izleyin sonra siz de aynı soruyu soracaksınız..
Sen insan mısın bilader ??
16 Eylül 2008 Salı
Paranız Batsın
Endüstriyelleşen futbola artık alıştık. Ülkemizde bazı taraftarlar '' bi dubai şeyhi veya bi rus mafyası bizi satın alsa '' diye düşünmeye başladı bile. Umarım uğramaz bizlere ama o gün de illaki bir gün gelecektir. En son Manchester City sağa sola saldırmış ve Robinho yu almıştı. İlk maçında daha kendisini transfer etmeden formasını internette satışa çıkaran Chelsea ye frikikten attı. Şimdi de mümzin sakat Ronaldo nun peşindelermiş. Bakalım devre arasında neler patlatacaklar, kimler para için takımını satacak, kimler bayrak adamlığını bırakacak..
Bu güzel oyun gün geçtikçe çirkinleşiyor kanımca....
Bu güzel oyun gün geçtikçe çirkinleşiyor kanımca....
Nihat Genç - En Büyük Taraftar
Yıl 1976, Trabzonspor İzmir’ de Göztepe’ yle berabere kalırsa, şampiyonluk ilk defa Anadolu’ ya gelecek. Kabarmış heyecanımız nereye koysak durmuyor, mahallede arkadaşlara, başkandan araba isteyelim dedim. Trabzonspor başkanı, un fabrikası sahibi Şamil Ekinci. Gülbahar’ dan Aga Mesut, Faroz’ dan Üveyiz ve ben, taksiyle fabrikaya gittik, başkanın odasına girdik. Taraftarlar olarak otobüs istiyoruz, maça gideceğiz, dedik. Yumuşak huylu, çok tatlı bir adam, derin bir sevinçle hiç soru sormadan telefonu kaldırdı, Kanberoğlu şirketini aradı. “iki otobüs verin, çocuklar İzmir’ e kadar gidecek”, İstanbul’ da Galatasaray’ la kupa maçımız da var, diye araya sokuşturduk, telefonda : “ordan İstanbul’ a geçecekler, sonra geri gelecekler...”iki otobüsü Gülbahar Mahallesi’ nde parkın önüne çektik, Faroz, Arafil Boyu, Gülbahar gibi büyük mahallelerden onbeşer kişi, Bahçecik, Hacıkasım, Yenicuma gibi diğer mahallelerden beşer kişilik kontenjan ayırıp haber gönderdik. Yer kavgası, dövüş , hakaret, otobüslere bindik. Otobüs Giresun sınırı Aksu Tesisleri’nde ilk molayı verdiğinde, neye uğradığımızı şaşırdık. Hiç kimsede para yoktu. Ttüm otobüs gülmekten kırıldık. Mahalle dayılarından biri (ismini vermiyorum, bugünkü itibarı sarsılır) ilk nutkunu verdi: “.mına koduğumun uşakları paranız yoktu, niye bindiniz!”. Arafil boyundan Aga Mustafa’ yı hatırlıyorum. Gama Bülent uzunboylu, babayiğit bir çocuk, bir de Bokludere’ den Sultan’ ı , ufak tefek bir oğlan ama bela, kavgasız dövüşsüz günleri yok, bir de Faroz’ dan ünlü Arap’ ı. Elimizde davullar, bayraklar. Yemeği bitirdikten sonra topluca kasanın önüne geliyor, “Trabzon- Trabzon ” diye bağrıyoruz. Çocukların yüzlerinde zaptedilmez bir şehvet, azgın bir zalimlik anadan doğma huyları. Pis dişleri, sırıtan dudakları , hemen herşeyi sarsarak yoklamaları, sağa sola şeytani tekmelerle çeki düzen vermeleri, alaylı gülüşleri, küfürleri dayanılacak gibi değil . Hayatlarının tek bir gününü tatlı bir huzurla geçirmemiş zincirlerinden boşalmış tam bir serseri konvoyu. Garsonlar, ahçılar, müşteriler başımıza toplanıyor. Farozlu çocuklar “Espiye Deresi’ne taşköprü kurulacak” oyun havasına kendi uydurdukları bir tür çiftetelliyle ortada oynuyor, biz el çırpıyor, tempo tutuyoruz. Bağırmaktan şakaklarımız zonkluyor. Üveyiz müdüre yanaşıp “senin analayacağın dayı, bu .mına koduğumun uşaklarının hiçbirinin parası yok!”.Samsun sınırına gelmeden hiçkimsede ses kalmadı, bir de otobüs içinde sinir yıpratıcı kavgalarla birbirimize giriyoruz, sürekli acıkıyoruz, küçük bakkallar önünde durup, yüz kişi içeri dalıyor, domates, sigara, hıyar, karambole getirip, taşıyoruz. İçimizde tek kişi bile acıksa, otobüsü durdurup tarlalara dalıyoruz! Şehirden uzaklaştıkça ateş gibi parlıyor, fişek gibi patlıyor, köpüre köpüre şeytanlaşıyoruz. Ve sonra otobüs içinde ganimetleri pay ederken yine suratlarımızı delip geçen, alevli küfürlerle birbirimize saldırıyoruz.Ankara’ ya kadar lokantalar hesap vermeyişimize bozulmadı, “şampiyonluk hediyesi” olarak coskumuzu alkışladılar, bu tölerans, bu gurur duygularımızı en şiddetli noktalara taşıdı, Trabzon, Ankara güzergahında bir namımız vardı. Araba, Afyon’ a doğru harekete geçince başka bir ülkeye girdiğimizi anladık, rüya bitmişti, bağırmalarımız, sloganlar, davul para etmiyor, garsonlar ellerine bıçak alıp kapıya diziliyorlar.”Kimse para vermeden çıkamaz!”. Bu bizim için boğaya kırmızı göstermek, kavganın açılışı genellikle hep şöyle olur, Farozlu çocuklardan biri Arap’ ın yanına gidip “Arap şu garson var ya sana ana avrat küfretti!”, Arap, “ hangi .mına koduğumun çocuğu göster bana!”, lokantanın ortasında garsonlar yere yatırılır, masalar dağıtılır, kavgaya girmeyenler, sırf şenlik olsun diye mutfaktaki tabakları tavanda kırarak çatışmaya akrobatik renk katıyorlar. Lokanta sahibi yalvar rica araya giriyor, para-mara almadan, kapıya atıyorlar bizi.Afyon’ da efelenen garsonlarla gerçek bir meydan savaşı verdik, çünkü öylesine yanından geçtiğimiz lokantanın önünde üst üste dizili yüze yakın bira kasası görmüştük. Biz içerde kavgayı başlatacağız, bir bölük dışardan kasaları otobüse yükleyecekti. Afyonlular ellerinde sopa, on-yirmi kişi, hücuma geçtiler, bizim çocukların ellerinde hiçbir kesici alet yok, ancak üstün yetenekli küfürleri ve her an pislik çıkartmak için geliştirdikleri keskin görüşleri var, bir de kavga anında hipnoza girer gibi, öfkeden çılgına dönüyorlar, dövecek adam kalmadığında boş bir masayı saatlerce tekmeleyip, yumruklarını indirip ya da hiç gereksiz boş bir merdiveni sökmeye başlıyorlar! Yani, efelerin hiç sansları yok. İçimizde tek mağdur Kanberoğlu’ nun şoförleri. Araya giriyor, yalvarıyor, rezil olduk firmamız mahvoldu, diye bağırıyorlar, dinleyen yok. Şoförler kendi aralarında plan kurdu, hepimiz topluca yemeğe indiğimizde dağ başında otobüsleri kaçıracak, tedbir olarak otobüsün içinde adam bırakmaya başladık. Ve şoförler bizi dinlememeye başladı, otobüsten biri “işeyeceğim dur” diyor, şoför durmuyor, çocuklar çok geçmeden otobüs koridorundaki tüm çöp kovalarını ağzına kadar sidik dolduruyor, yani şoförler bir nevi “rehin” kalmıştı elimizde. Bir başka ülkenin topraklarındaydık, ya da herkesin beyninde bir kabuk çatlamıştı, sürekli boğuşan, dalaşan başıbozuk kalabalık girdiği dükkanları soyup otobüse taşıyor, yine mahallenin dayısı otobüsün mikrofonunda nutkuna başlıyo: “mına koduğumun hırsızları, şerefsizsiniz ulan, trabzonun adını rezil ettiniz orospu çocukları, bir daha yapan olursa otobüsten atacağım...” Sonra “getirin ulan malları!” getiriyorlar, teker teker bölüştürülüyor. Ve son gücümüzle bağırmaya başlıyoruz, ön taraf: “bordo!”, arka taraf: “mavi!”...Bordo-mavi, bordo-mavi İzmir’ e girdik. Konak Basmahane’ de otobüsten indik, önce meydanda bir tur sonra Kordon’u baştan sona, sonra, tek tek birahanelerin önünde, biz geldik, turu attık. Askerliğini İzmir’ de yapan on-onbeş Trabzonlu asker de karıştı araya. Faytonlara doluştuk, para vermeden şehir turu attık. Neşeden bir buluta binip durmaksızın içerek, birbirimize sarılarak uçuyorduk. Rüya gibi şu sahne, kalabalık slogan atarak ilerlerken, önümüzden ağzına kadar çilek dolu bir el arabası geçiyor, kalabalığın içinde bir müddet kayboluyor, arkadan araba çıktığında, dağ gibi yığılmış çileklerden birkaç çürük kalıyor tablanın ortasında. İşportacı neye uğradığına şaşırıyor. Bademciler, midyeciler, hıyar soyup satanlar, pilavcılar, hepsi nasibini alıyor. İzmir Basmahane’ de yarım saat içinde tek bir işporta tezgahı kalmadı.Basmahane’ de büyük ve eski bir otele yerleştik. Farozlu çocuklar yaşlı otel sahibine, kendilerini “baba bak, bu Trabzonsporlu Turgay, bu Cemil yarın maçları var” diye takdim ediyor. Otelin içinde sabaha kadar davul çalındı, biralar içildi, yataklar yetmedi, halı, kilim sandalye görülen her yere kahramanlara yaraşır şekilde sızılıp kalındı. Sabahın altısında bir alarm verildi, sessizce herkes uyandırıldı, hiç sebep yokken “bu otelci ibne fenerliye benziyordu!” diye perdeler söküldü, çarşaflar yırtıldı, topluca beş kuruş verilmeden otelden kaçıldı. Akşam ekibin yarısı gruptan ayrılıp, kırk- elli kişi geneleve gidiyor, parasız oldukları anlaşılınca genelev sokağında camlar çerçeveler iniyor, kadınlar topluca hücuma geçiyor, otelden konak meydanında doğru yürürken, pantolonsuz, ayakkabısız, İzmir sokaklarında üşüyerek bizi arayan arkadaşları gördük! Maçtan sonra tekrar gidilip intikam alınacak, planlarını yapıyorlar. Acilen İzmir’ deki Trabzonlu esnaflar bulundu. Topluca mağaza önüne gidiyor, davul çalıp, slogan atıp, bordo-mavi bağırıyor, tozu dumana katıyoruz. Trabzonlu hemşerimiz dükkan önüne çıkıp horona başlıyor, şu yeryüzü topraklarında ancak bu kadar mutlu bir adam, sanki gurbet ellerinde, otuz senedir, Orta Asya’ dan gelecek hemşerilerini bu an, bugün için beklemiş. Silahı çıkartıp havaya sıkıyor. Hayatın en büyük zaferi gibi esnaf komşuları ona sarılıyor, tebrik ediyor, o herbirimize sarılıyor, ağlıyor. Ve gerçeği söylüyoruz, ”maça gidecek paramız yok!”. Kendinden geçmiş adam tomar tomar paraları önümüze atıyor. Bir başka hemşeri dükkanını arıyoruz, bir manifaturacı, Trabzonlu, Anadolu’ dan kopup gelen bu kalabalığı bir kurtarıcı gibi karşılıyor, iki saniyede samimi oluyor, “ula hiçbirinizi bırakmam, yengeniz sizi bekliy!”, “yapma dayı iki yüz kişiyiz, eve sığmayız !”, “gelmeyen olursa .mınıza korum sizin!, hepiniz geleceksiniz!”. Adamı durdurmak mümkün değil, kendinden geçip, “girin şu dükkana, canınız neyi istiyorsa alın!”, dükkanını yağmalatıyor. Talan edilirken sevinçten ağlıyor. Dükkandan çıkan herkesin ellerinde sütyenler, içdonları, ibrişim makaralar, hemşeri dayı dükkandan çıkanların alınlarından öpüyor, bağırıyor sokağa: ”koduk, koduk, koduk, İstanbul’ un .mına koduk, koduk uşaklar, anasını .iktik İstanbul’ un ...”. Herkes ağlıyor.Yaka bağır açılmış. Adam bayılmış. Kimse su vermiyor. Kimse adamı ayıltmak için yanına eğilmiyor. Etrafını davulla çembere alıyor, bayrakları üstüne serip, bağırarak ağlıyor herkes : “ bordo, mavi, bordo, mavi... trabzon, trabzon!”. Bayılan hemşerimiz esnaf , gözleri faltaşı gibi açılmış, bir manda gibi güçlü, yoldan geçen arabalara saldırıyor, tutmak imkansız, bağırıyor arabalara: “milyonluk eşşekler, milyonluk eşşekler!”, (bu çok revaçta bir slogandı, İstanbul takımlarındaki futbolculara söylenirdi.)Yağmanın tuhaf bir coskun tadı var, Orta Asya günlerinde, hanlarda yağma şölenleri düzenlenirdi. Talan kültürü hırsızlık, namussuzluk, değil, çözemediğimiz, insan ruhunun temelinde bir tuhaf bölüşme, yani malların “kendinden geçmesi”, eşyaların mülkün “kendinden geçmesi” gibi bir duygu. İnsani şekle sokamadığım bir içgüdü, ama talan ettiren insan bir an evvel kendini evliyadan yüksek bir gurur içinde görüyor. Alsancak Stadı’na geldiğimizde bir biletle on kişi girmeye çalıştı, girenler içerde tertibat aldı. Uzun ipler sarkıtıldı dışarı, 19 Mayıs Bayramı’nda gibi üç dört kişi omuz omuza yükseldi, kale bedenine saldırır gibi. Üst tribünü polis bize verdi. Koskoca tribünde kabak gibi ortadayız, çünkü sadece iki yüz kişi kadarız. Tribün çıplak. Alt tribünde, beşbinin üzerinde ve düzenli tezahürat yapan göztepe seyircisi. Başetmek imkansız. Farozlu çocuklar,Ttrabzon tarihine geçmiş, 157 metrelik şerit bayrağı tribüne çekti. Bayrağın başına nöbetçiler koyuldu. Göstepe’ nin düşmemek için bir puana ihtiyacı var. “Göz –Göz göztepe” diye başladılar, “ibne trabzon” diye bitirdiler. Bitirmeyceklerdi. Mahalle kabadayılarından biri aşağı tribüne bir nutuk çekti: “.mına koduğumun Göztepelileri, bir puan vereceğiz size, sesinizi çıkartmayın, biz burdan şampiyonluğu alıp, akşama döneceğiz!..”. Göztepe seyircisi susmadı. Hiç kimsede ses kalmamış. Tribünün üstünden on-on beş çocuk onar metre aralıklarla dizildi, sonra hep birlikte pantolonları aşağı indirip, aşağı tribünün üstüne işemeye başladı. Göztepe seyircisi kaçışmaya başlayınca, onların tribünü de kelleşti!Trabzon denildiği gibi yaptı, beraberliğe yattı, bir puanı bıraktı. hakemin son düdüğüyle fetih tamamlandı. Film koptu. Hayatımın hiçbir dönemi hiçbir filmde, hiç bir yerde görmediğimiz, duymadığımız bir şekilde o an ikiyüz seyirci transa girdi, yüz seyirci sıra nöbetine tutuldu. Delirmiş, çıldırmış, çapulcu sürüsü gitmiş, ağlayarak yerlerde yuvarlanan, kendinden geçerek eli kolu kaskatı geçilerek bayılmış onlarca çocuk! Herkes bir yerde baygın şekilde titreyerek ağlıyor, ya da bayılanları ayıltıyor. Heyecan dalgası bedenleri en üst noktada kazıklaştırmıştı. Doktor değilim, tıpçı değilim, beş on çocuk heyecadan acı çekerek kaskatı kaldılar! Coşku yerini sakinliğe bıraktı, gurur yerini kadere bıraktı, herkes iç çekerek, hıçkırarak ağlıyor kimse kimsenin yüzüne bakmıyor, bir kenarda çömelmiş düşmüş, kıvrılmış çocuklar, isli bir lambanın alevi gibi kendi başına ağlıyor! Ve nasıl olduysa, davulcular davula vurmaya başladı, bir kaç delikanlı ünlü Espiye Türküsü’ yle oynamaya başladı, işte orada, üstünü başını yırtanlar, herkes birbirini parçalıyor. Parçalanma hali, oyun eşliğinde yükseliyor, davul hızlanıyor, acayip, baş, ayak hareketleri, düşüp bayılana kadar. Hırsla gişelerin demirleri kopartılıyor, kopartılan demiri kendi kafasına vuruyor. Bu dünyada ulaşılacak arzuların en sonuna gelmişler gibi, yeni bir din sevinci, bir ihtilalin ilk günü gibi, çok “ünlü” birşey oldu bu sokakta, gece karanlığında ıssız dağlar başında vahşi hayvanlarla danseden Afrika büyücüleri gibi hepsi. Trabzon bayrakları yırtılmaya başlandı, bayraklara dişlerini geçirerek yırtıyorlar, “bitti artık koduk İstanbul’ un .mına!”, ya, kudurarak göklere uçan köpeklerin ruhundan birşey, ya, yarıştan yeni çıkmış İngiliz atlarına terli terli içirilen şampanyalar gibi... Tepişme, gurur, zevk, acı, herey önce bir felaket gibi sardı bedenleri, şimdi, gayipten heber veren kahinler, falcılar, müneccimler benzeri tırnak ve el kol hareketleriyle vücudlarında derileri pençe sıyrıklarıyla kazıyorlar. Dibine kadar esrar içimiş vahşi köpekler! Köpürmüş neşe, ağızlarda tutkal gibi köpürüyor. Bedenler denizin ortasında kasırgaya tutulmuş bir kibrit çöpü gibi. Bu anı, hiçbir şekilde, hiç kimseye anlatacak kelime yok. Sopalar kırbaç olup birbirini dövüyor, şişeler kafalarda kırılıyor. Ve o, an işte, Alsancak Stadı’ nın beton duvarına uçarak kafa atma eylemi başladı. Sersemleyip yere düşüyorsun, doğrulup tekrar geri çıkıp, yeniden uçarak betona kaf ... Yeni gerilip gerilip uçarak betona kafa! Bayılana kadar! Alnınınız parçalanıncaya, şişler boynuz gibi yumrulaşıncaya kadar!Zafer, çapulcuların kahramanlaştığı o andır, zafer, kuvvetin tek bir bedende toplandığı o andır, zafer, tarihin aklını çelmektir, zafer ruhumuzu bedenimizden uçurtan o andır! Zafer , damarlarını çatlatarak bu ağır hayatın altında büyüttüğümüz bu bedenin duyduğu en büyük şehvettir! Zzafer, bütün çaputcuları kahramanlarştırır, o yüzden tarihin o günü, ordaydık, biz yüz taraftar! Türk medyasının Ertuğrul Özkök’ lerin Reha Muhtar’ ın, Ali Kırca’ların, Tansu Çiller’ lerin neden İngiltere’ ye koştuğunu anlıyorum, çapulcular, kahramanlık yağmalanırken, orda olmak zorunda!Taşaklarını karıştırarak yeşil yeşil kusan bir delikanlı, kustuğu yerden bağırdı: “.mına koduğumun uşakları, toplanın kupayı almaya İstanbul’ a gidiyoruz” (Tuhafınıza gitmesin, kimse, arkadaşlar çocuklar diye hitap etmez, bir nutuk şekli hitabettendir, .mına koduğumun uşakları cümleri, burda küfür yoktur, sevecenlik dostluk bildirir. Trabzonlu eski bir yöneticiyle lüks bir lokantadayız, garson, “buyrun ne emredersiniz” dedi, bizimki:” .mına koduğumun uşağı bir buçuk kıymalı getir” dedi , ürktüm , abi buralarda söyleme böyle rezil etme bizi, der gibi oldum. garson, bu dili iyi anlıyor, gülerek, şakalaşarak servisi tamamladı.)Otobüsler Çanakkale Boğazı’na Ecaabat’a vardığında hayattan artık hiçbir şey beklemeyen kahramanlar yorgunluktan uyumuştu. Ancak, öc almak isteyen maceracılar boş durmamış Ecaabat’a araba vapurunun hemen orda, sağda, turistik eşya satan bir dükkana girip, dükkan sahibini konuşturmaya tutup, arkadan kasalarla, koli koli anahtarlık, oyuncak ayılar, bebekler, ağızlıklar, yüzlerce tesbih çalıp otobüse boşalttılar. Mahallenin dayısı yine nutkuna başladı: “.mına koduğumun uşakları, trabzon’u şanına leke sürüyorsunuz, şampiyonluğumuza leke sürmeyelim uşaklar , getirin bakayım kolileri!” Koliler geliyor herkese pay ediyor. benim kucağıma da dört-beş maymun, üç-beş tesbih, maskot atılıyor. Arabanın önünde oturanlar, Tekirdağ’ dan geçilirken, mürefte yakınlarına sızıp bir şarap fabrikası soyulması planları yapıyor. Şoför, anayoldan çıkmam diye diretiyor. Bir bakkaldan on-onbeş şişe şarap çalınıp, iş tatlıya bağlanıyor. İstanbul göründükçe, uykulu gözler açıldı, otobüsün tüm koltuklarını dehşet dolu bir pervasızlık sarmaya başladı. Cepte beş kuruş olmadığı için, ilk durak Kapalıçarşı. yan tarafta Mısır Çarşısı’ nda Trabzonlu esnaf bulunuyor. Sokakta iki saat süren bir tezahürat, paralar toplanıyor. Hiç gerek yokken, döner tezgahından döner çıkartılıp grubun ortasına getiriliyor, dişleyenler, kopartanlar, soplar, döner kılıçlarıyla çarşı birbirne giriyor. Aklımızda iki acil program var, bayraklar ve fişekler. Kutu kutu fişekleri alıyoruz. Büyük bayraklar yeniden özenle büyük sopalara çekiliyor! Galatasaray maçında tribünün önüne beş-altı büyük bayrak çıkartıyoruz, o günün fotoğraflarına bakın, Ali Sami Yen o büyüklükte bayrakları o gün görüyordu. Polis saldırıya geçti tribüne. Bizden bir kişi alıp, sekiz- on polis ayaklar altında dövüyor, sonra çeke çeke dışarı çıkartıyor. Biz polise saldırıya geçiyoruz, içimizde ağzı burnu parçalanmayan kalmadı. Polis demirkapıların arkasına saklanıyor, bir pundunu kollayıp tekrar saldırıyor. Ve taktik olarak , tribünün arkasından yine bir kişi alıyor, yine tekmeler altında sürükleyerek dışarı çıkarıyor. Polisle iki saat süren bir çatışma. Tribünde bayrakları havalandıran çocuklar dışında hiçbirimiz bir saniye olsun maça bakamıyoruz. kupayı Galatasaray alıyor, dışarı çıktığımızda toplanıp polis arabalarına saldırı, sonra Galatasaraylı dövmek için sokak aralarına dağılıyoruz, yüzlerce mont, eşofman, sarı- kırmızılı bayrak topluyoruz. Taksim Meydanı’ nda taktik geliştirip, sarı- kırmızılı bayraklarla bağırıyoruz, bayrağı gören Cimbomlular keklik gibi düşüyor, tam zamanı deyip çocukları paramparça ediyoruz. Tekrar gelen yok, tekrar sarı- kırmızılı bayrakları sallıyoruz, staddan yeni gelmekte olan Cimboluları tekrar tuzağa düşürüp... İyi cins, kalite, üç-beş mont yüzünden kafile içinde sert tartışmalar Trabzon’ a kadar sürdü!Viyana kapılarından dönen Osmanlı Orduları gibi, İstanbul’ dan ”cumhurbaşkanlığı kupasında ananızı .keceğiz” deyip geri döndük. Kafile ani bir kararla, Beyoğlu’nun tüm arka sokaklarında o zamanlar zibil kadar çok, otel adı altında genelevlerine taşındı. Giren çıkmıyor otellere. Otobüsü kaldıramıyoruz. Gecenin iki-üçüne kadar pavyonlardan gelecek çocukları bekliyoruz. Toplamak için çocukların peşinden gidiyorum, otel odalarında gördüğüm sahneler, aile var, anlatamam. çocuklar karılarla sabahlamış ve para vermiyorlar, tüm otellerin pezevenkleri sokağa doluşmış, otelden dışarı çakamıyor bizmikiler, çocuklar pezevenklere saldırırken , “karı satılır mı ulan, kavatlar, orospu parasıyla ekmek yenir mi?” diye saldırıya geçiyor, ayakkabıları, gömlekleri otelde kalmış.Ankara’ da otobüs mola veriyor, tuvaletten döndüğümüzde otobüs kaçmış. Parasız Ankara ‘ nın göbeğinde kalıyoruz. Nerden para bulacağız diye turlarken, Eski Teminal’ den Tandoğan’ a ordan Beşevler’ e kadar yürmüşüz, tam önüme beyaz bir güvercin düştü. Elime alıp sevmeye başladım. Kahveden bir adam yanıma koştu. “Arkadaşım seksen lira veririm bana ver !” otobüs parası otuz lira, seksen, çok para. Kuş parayla satılır mı, pirelendim bunda bir iş var. Biri daha geldi. “arkadaşım kandırıyor seni, bu kuş en az 150 lira eder!”. Cebeci İstasyonun’ un yanında 130 liraya beyaz güvercini sattık, terminale koşup, Trabzon’ a döndük.Bir kaç yıl sonra çoktan Ankara’ ya yerleşmiştim, bir gece evde yoktum, sabah eve geldiğimde evin önünde iki otobüs Ankaragücü maçına gelmişler, kapıyı kırıp içeri girmişler, halı kilim, buldukları her yere uzanıp yatmışlar, yetmemiş , kilimleri apartmanın merdivenlerine çıkartıp, on- onbeş kişi de orda uyuyakalmış. Tam bir felaket! “Aaaa Gara Nihat gelmiş” diye ayaklandılar, sarılacağım, sarılamıyorum, hoşgeldiniz diyeceğim , diyemiyorum, bu belayı başımdan nasıl atayım, hepsi arkadaşım. Bir kaç yılda, kitaplığımda üç yüz, dört yüz kitap taşımıştım, değişen sadece buydu hayatımda. İçlerinden biri “ne yazıyor Gara bu kitaplarda “ dedi “bilmem” dedim, “hepsini okudun mu?” “eh işte “... topluca maça gittik. Maratonun yarısını polis bize verdi. Ne olduysa bizimkiler yan tribüne saldırıya geçti. Tribün boşaldı. Polis çember kurarak bizim tribüne saldırıya geçti, dairenin içine sıkıştırdı, joplarla maçın henüz başında bizimkileri stadın dışına çıkarttı. koskoca tribün nasılsa polis bana dokunmamıştı, ben de eskisi gibi taraftarın ortasında başrollerde değildim artık. o boşalmış tribünün tam ortasına gidip tek başıma oturdum. Ankaragüçlüler tek kişiye dahi tahammül edemedi, saldırıya geçti, kımıldamadan, yerimde oturdum. İki sıfır yenildik, zaten Ankaragücü’ ne şansımız tutmuyordu.Aynı mahalleden birlikte top oynadğımız arkadaşlar, ilerleyen yıllarda şampiyon Trabzon kadrosunda efsaneleşti, hikayelerini gazatelerden okudum. Milliyet Gazetesi spor servisinde her pazar akşamı, yıldız değerlendirmeleri geliyordu, gizlice, Trabzonspor’ un ,Akçabaat Sebatspor ‘ un tüm futbolcularına üçer yıldız koyuyordum. Bir de Milliyet Gazetesi Yılın Sporcusu Anketi düzenledi,Mmilliyet’ in onbinlerce iadesi depoda duruyordu, tek tek kuponları doldurup, Şenol Güneş adına kutuya attım, o yıl Şenol Güneş yılın sporcusu seçildi.Holiganlık bir gençlik hastalığıdır onu kimse tutamaz. Bu hastalığı birçok kirli politakacı, kirli işadamı kullanıp, kahramanlıktan, pay ister, zaferin gölgesinde kirli hayatlarını, kirli paralarını temize çekerler, bu yüzden Trabzonspor’ dan soğudum. Hiç kuşkunuz olmasın, Osmanlı Orduları’ ndaki genç levendler de aynı azgın alevli heyecanları duyuyordu. Bu gençlerin ateşi dindirmek için Anadolu’ da binlerce dergah açıldı, yüzlece tarikat kuruldu, bu ateşi dindirmek, ehlileştirmek için. O gün, padişahlar kullanıyordu bu genç alevi... Bugün futbol heyecanıyla gençlerin delirmiş alevini büyük işadamları kullanıyor. Trabzonspor böyle oldu, tüm futbol takımı tarihi böyle oldu. Bizler gençtik, kudurmuş delilerdik, gerçekten, Tanrı’ nın yarattığı hayvanlar gibi sahici vahşilerdi, birileri bu “vahişiliği” kullanıp köşe oldu, olmaya devam edecek. Kitaplarımdan bunu öğrendim, bu yüzden Trabzonspor’ uma rağmen, yazarlık hayatımda tek bir futbol yazısı yazmadım.Ben 13-14 yaşındayken kale arkasında top topluyordum antremanlarda, maçlarda iki buçukluk yapıyordum, Şenol Güneş’ in nasıl iyi kaleci olduğunu bilirim, bazen topu tutamıyor, kale arkasından ben uçuyordum. Seyirci kahkahalarla alkışlıyordu bir müddet. Çok seviyordum bu alkışları ve bu uçuşları. Bazen içimden şöyle bir ses geçiyordu: “Şenol tutamasın topu, ben uçayım”, bunca sevmeme rağmen Şenol’ u neden böyle düşünüyordum. Çünkü ben de insanım, ben de alkış istiyorum, bu zafer onların zaferi, bunu çok düşündüm, topu, Türk Edebiyatı’ nın ortasına doğru sürmeye başladım. Birgün anasını .ikeceğim diyorum, İstanbul’ daki, edebiyatçı milyonluk eşşeklerin, bakalım... Asla başkalarının kahramanlıklarını yağmalamayacağım. Ama tarihinin en kötü futboluna rağmen gözüm dalıyor bazen maça, “.mına koduğumun uşakları” diye gizli, pervasız, Allahsız bir sevinç hüzünle dolduruyor içimi. Aynaya baktığımda suratımda o günlerden kalma, köpek kıçındaki yarık gibi itliği hala orada görüyorum. Ve şimdi çok daha iyi anlıyorum, hepimizn gerçek takımı Fener’ dir. İbne, puşt, birbirinin kuyusunu kazan orada, arkasından konuşan orada, ruhsuzlar orada... Hepimiz Fenerliyiz, ruhumuza en uygun Fenerbahçe, birgün Pendik’ e yenilir, ertesi gün Manchester’ ı yener. Eğer bir takım tutacaksanız, Galatasaray’ ın o klas, centilmen, çok bilmiş, ağırbaşlı havalarına kanmayın, yarın açıkta kalırsınız, biz, birbirimizle dalaşacağımız, küfürleşeceğimiz insanlar olmadan yaşayamayız.
11 Eylül 2008 Perşembe
Truman Show
Nüfusunun %99 u müslüman olan bir ülkenin yaklaşık %20 sini oluşturan İstanbul da da %99 oranında müslüman yaşamaktadır normal olarak. ( düz mantık ) Ama sanıyorum ki bu %99 un %99 u oruç tutmuyor. Dışarı çıktığımda bir tane yemek yemeyen, su, sigara vb. şeyler içmeyen göremiyorum. Masalarını dışarı kuran restaurantlarda deli gibi yemeler, kimseyi şeyine takmamalar, saygısızlık bir yerde, pöfür pöfür sigara içmeler... Bugün okulda sabah 9.30 da sınav vardı ben de ordaydım. Herkes yiyor içiyordu, 1 Allah ın kulunu görmedim ki bir şey yemesin. O kadar çok dua ettim ki biri gelip benden ateş istesin diye. Koyacaktım kafayı çünkü. Daha fazla sinirlenmemek için direk sınıfa çıktım. Ayrıyetten kimseye saygıları da kalmamış. Tamam tutma oruç ben tutarım ama az insaflı olun ya. Ben oruç tutmasam inanın dışarı çıkamam ki biri beni yerken görür de canı çeker. Gözümün içine bakarak içiyordu o sigarayı salak karı. Eğer ben kandırılıyorsam bileyim. Hani Truman Show falan yapıyorsunuzdur bana. Bütün dünya bir olmuş beni kandırıyordur. Belki de bu zamanlar Ramazan değildir ? Bütün radyo, televizyon, insanlar herkes bana karşı heralde. Dikkat çekmesin diye de anneme babama akrabalarıma oruç tutturuyolardır. Belki de ben bunları yazarken annem içerde neler yiyordur ? Demek ki o yüzden iftarda o kadar yemiyor ?
Bir de olayın bahane yönü var. Diyor ki bazıları '' ben sabah 7de kalkıyorum dayanamam '' E bizim üstteki Şevket abi her gün 06.50 de kalkıyor da tutuyor sen niye tutamıyorsun ? O adam nasıl tutuyor ? Bir de ilaç kullanan tayfa var ki eminim o ilacı iftar ve sahurda olmak üzere 2 kere veyahut günde kaç kere içmesi gerekiyorsa içse hiç bir şey olmayacak. O yüzden bunlar bahane. Bana bunlarla gelmeyin. Deyin ki bana '' tutmuyorum kardeşim '' eyvallah derim. Ama tutmayıp da karşımda yemek yersen ben de senin ağzına sıçarım.
Bir de olayın bahane yönü var. Diyor ki bazıları '' ben sabah 7de kalkıyorum dayanamam '' E bizim üstteki Şevket abi her gün 06.50 de kalkıyor da tutuyor sen niye tutamıyorsun ? O adam nasıl tutuyor ? Bir de ilaç kullanan tayfa var ki eminim o ilacı iftar ve sahurda olmak üzere 2 kere veyahut günde kaç kere içmesi gerekiyorsa içse hiç bir şey olmayacak. O yüzden bunlar bahane. Bana bunlarla gelmeyin. Deyin ki bana '' tutmuyorum kardeşim '' eyvallah derim. Ama tutmayıp da karşımda yemek yersen ben de senin ağzına sıçarım.
Hypnogaja - Here Comes The Rain Again
here comes the rain again
falling on my head like a memory
falling on my head like a new emotion
i want to walk in the open wind
i want to talk like lovers do
want to dive into your ocean
is it raining with you
(so, baby)
talk to me like lovers do
walk with me like lovers do
talk to me like lovers do
here comes the rain again
raining in my head like a tragedy
telling me apart like a new emotion
i want to breathe in the open wind
i want to kiss like lovers do
want to dive into your ocean
is it raining with you
(so, baby)
talk to me like lovers do
walk with me like lovers do
talk to me like lovers do
(so, baby)
talk to me like lovers do
(feel close again)
(hey,hey,hey,hey,hey)
falling on my head like a memory
falling on my head like a new emotion
i want to walk in the open wind
i want to talk like lovers do
want to dive into your ocean
is it raining with you
(so, baby)
talk to me like lovers do
walk with me like lovers do
talk to me like lovers do
here comes the rain again
raining in my head like a tragedy
telling me apart like a new emotion
i want to breathe in the open wind
i want to kiss like lovers do
want to dive into your ocean
is it raining with you
(so, baby)
talk to me like lovers do
walk with me like lovers do
talk to me like lovers do
(so, baby)
talk to me like lovers do
(feel close again)
(hey,hey,hey,hey,hey)
20 Ağustos 2008 Çarşamba
18 Ağustos 2008 Pazartesi
Bize Her Yer Trabzon

16 Ağustos 2008 tarihinde Atatürk Olimpiyat Parkı nda çok garip şeyler oldu. Aslında sadece bir maçtı. Club Brugge ile 90 dk takılacağız ve eksiklerimizi görecektik. Ama taraftar öyle bir gazı almış ki sanki Şampiyonlar Ligi finaline çıkardı takımı. Futbolcular da bir anda hırslandı. Bir hazırlık maçına ortalama 35-40 bin kişi kaç defa gelmiştir bilmiyorum. Hem de yazın ortasında... Çok iyi mi top oynadık ? Hayır ama idare eder. Gustavo Colman harbi topçu. Gökhan Ünal Berbatov a özeniyor sanki. Yattara insan değil. Song ve Egemen tuttu ama Egemen in kasaplığı tutmaz inşallah. En zayıf halkalar Hüseyin ve Tolga. Hüseyin in yerine 2. yarı giren Ceyhun da iş var. Maç sonu 2 dk kala gene taraftarlarımız sahaya girdi ki hepsi çocuktu. Forma almak istiyorlardı belli ki. Çok kızmadım. Maçtan 2 saat önce Aston Villa çakması formalar bitmiş ki ya 1.500 ya da 3000 tane getirilmiş stada. - bu da başka bir sorun zaten. maça en aşağı 20 bin kişi gelir bekleniyordu getirsen 5-10bin tane forma ne olurdu. çünkü en güzel forma o. herneyse - Öyle olunca beyaz forma daha bir hoşuma gitmeye başladı ve bayıldık parayı aldık. Ama o Aston Villa yı da alacağım. Gerçi beyaz formaya da hasta oldum 2 gündür üzerimden çıkarmıyorum. Ama 2. yarı çubuklu kesin alınacak.
Ne dedim ben ?
25 Temmuz 2008 Cuma
Bu Ne Lan ?



Bunlar Trabzonspor un resmi sitesinden alınan resimlerdir. Yarın da piyasaya çıkacaklarmış. Kesinlik var yani. O zaman tekrar Allah belanızı versin alınır mı lan bu forma. Demek ki Puma formalardan kurtulmak için değil milletimiz bu formayı almaz diye Puma ları 20 Ytl den satışa sundunuz...
19 Temmuz 2008 Cumartesi
12 Temmuz 2008 Cumartesi
Sevdiğim Şarkılar - 6

zor olsa da galiba donuyorum sana
gel dersen hemen
cagirmazsan gecerken
yerle gok arasinda bir yerde
sen beni tanimazsin
severim de soylemem
sen beni uzak sanirsin
bilirim soz dinlemem
ah bu ben kendimi nerelere kossam
saklansam bir yerlerde gizlice aglasam
ah bu ben kendimi nerelerde bulsam
cekilsem sahillere hayaller mi kursam
Gece Yolcuları - Hüzün
yine gidiyorsun, hicbirsey birakmadan
ve ben son kez bakiyorum ardindan
eger ask buysa, sevgi buysa
istemiyorum
bu sehir sensiz yasanmaz oldu
dayanamiyorum
hosgeldin huzun, gulmuyor yuzum
hosgeldin huzun, gulmez bu yuzum
Teoman - O
o herseyi kendi yanindan görür
almak istedigini alir
baska sey düsünmez
beni unuturdu
onun her ani heyecan dolu
beni üzdügü zamanlarda bile
yoklugunu hissetmek beni korkuturdu
ben herseyi onun için
onun yaninda yaparken
o hepsine uzaktan bakardi
bir yabanci gibi
her sözümü dinliyor gibi beni kandirirken
içimden geçen binlerce ses
bastirirdi sesimi
o her günü yeni bir umutla
bekler gibi görünür
yarina inanmaz beni avuturdu
onun her ani heyecan dolu
beni üzdügü zamanlarda bile
yoklugunu hissetmek
beni korkuturdu
Yalan..!
bugün uzaksın bana
çok da umrumda
ağlıyorum sanma
sakın ha üzülme benim adıma
bu daha fazla koyar bana..
Pi - Çok Da Umrumda
çok da umrumda
ağlıyorum sanma
sakın ha üzülme benim adıma
bu daha fazla koyar bana..
Pi - Çok Da Umrumda
Cam Şişe Efes & Aşk Nefrete Ne Yakınsın
söylemek mi söylememek mi ? kaybetmek mi kaybetmemek mi ? söyleyerek kaybetmek mi söylemeyerek kaybetmek mi ? kaybederken söylemek mi yoksa kaybederken söylememek mi ? hangisini seçerdiniz ki ? sonu ''memek'' ile bitenlerin hepsini ben seçtim... kaybettim mi ? tabii ki de evet. elime ne geçti. cam şişe efes e verilen paralar, sahilde hep beraber söylenen şarkılar, yalnızken düşünmeler, cam şişe efes, her an aklına gelmeler, cam şişe efes, birisi adını söylediğinde garip olmalar, cam şişe efes, birisi sorduğunda cam şişe efes.... ama sanki değişiyorum.. nefret etmeye başlıyorum.. unutmaya mı başlıyorum yoksa yine eskiden olduğu gibi unutayım derken daha mı çok özlüyorum, hatırlıyorum ? bilmiyorum. neyi biliyordum ki zaten...
ne diyor athena 1 mısrasında ;
aşk nefrete ne yakınsın..
ne diyor athena 1 mısrasında ;
aşk nefrete ne yakınsın..
10 Temmuz 2008 Perşembe
Etme Bulma Dünyası

Herhalde kendisine yapılmasını istemediğini başkasına yapma diye boşuna dememişler.
Fenerbahçe ile sözleşmesi olmasına rağmen tek taraflı opsiyonu tanımayarak Real Betis'e transfer olan Marco Aurelio ve Menajeri Bayram Tutumlu Fenerbahçe yönetimi tarafından ağır sözlerle eleştiriliyor.
4 yıl önce Trabzonspor ile sözleşmesi sürerken yıllık 300.000$ lık bedelle 3 yıllık yeni bir sözleşmeye imza atmasına rağmen 50.000$ lık bedellerle futbolcunun aklını çelerek,Trabzonspor'un yıllık 450.000 $'lık teklifine bile menajer Bayram Tutumlu'nun Yardımı ile hayır diyerek;Antalya da Federasyon kupası kazanılan maç dönüşü Atatürk havalimanının tuvaletinde imza attıran Fenerbahça kulubü şimdi aynı menajere sözünün eri olmama ve adam olmama yakıştırması yapıyor.
4 yıl önce Marco Aurelio'nun ve menajerinin futbol etik ve kurallarına uymadığı Trabzonspor'un o zaman ki başkanı Özkan Sümer tarafından söylenmişti.
O zaman bu transferi pek ahlaklı bulan Fenerbahçe yönetimi ve Aziz Yıldırım,bu kez aynı futbolcu ve menajer tarfından aynı yöntemle kandırılınca, ahlaksız ve ilkesiz yakıştırmasını yapıyor.
Etme bulma dünyası buna denir dediğimiz olay budur Aziz Yıldırım...
Fenerbahçe ile sözleşmesi olmasına rağmen tek taraflı opsiyonu tanımayarak Real Betis'e transfer olan Marco Aurelio ve Menajeri Bayram Tutumlu Fenerbahçe yönetimi tarafından ağır sözlerle eleştiriliyor.
4 yıl önce Trabzonspor ile sözleşmesi sürerken yıllık 300.000$ lık bedelle 3 yıllık yeni bir sözleşmeye imza atmasına rağmen 50.000$ lık bedellerle futbolcunun aklını çelerek,Trabzonspor'un yıllık 450.000 $'lık teklifine bile menajer Bayram Tutumlu'nun Yardımı ile hayır diyerek;Antalya da Federasyon kupası kazanılan maç dönüşü Atatürk havalimanının tuvaletinde imza attıran Fenerbahça kulubü şimdi aynı menajere sözünün eri olmama ve adam olmama yakıştırması yapıyor.
4 yıl önce Marco Aurelio'nun ve menajerinin futbol etik ve kurallarına uymadığı Trabzonspor'un o zaman ki başkanı Özkan Sümer tarafından söylenmişti.
O zaman bu transferi pek ahlaklı bulan Fenerbahçe yönetimi ve Aziz Yıldırım,bu kez aynı futbolcu ve menajer tarfından aynı yöntemle kandırılınca, ahlaksız ve ilkesiz yakıştırmasını yapıyor.
Etme bulma dünyası buna denir dediğimiz olay budur Aziz Yıldırım...
Not : http://www.haber61.net/ sitesinden alıntıdır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)